Türkiye’nin 2045’e kadar uzanan ABD menşeli doğalgaz alım sözleşmesi imzalaması, ilk bakışta sadece enerji arz güvenliğiyle ilgili teknik bir karar gibi görülebilir. Ancak jeopolitik satranç tahtasında taşların hiçbir zaman yalnızca “ekonomi” gerekçesiyle hareket ettirilmediğini biliyoruz.
Enerji Oyununda Yeni Bir Sayfa
Türkiye bugüne kadar doğalgaz ihtiyacının büyük kısmını Rusya ve İran’dan karşıladı. Rusya ile Mavi Akım ve TürkAkım projeleri, İran ile uzun vadeli boru hattı anlaşmaları, Türkiye’nin enerji haritasını uzun süre şekillendirdi. Ancak ABD ile yapılan bu anlaşma, enerji kaynağında çeşitliliği artırmanın ötesinde, Ankara’nın Batı’yla ilişkilerinde stratejik bir tercih olarak okunabilir.
2045 gibi uzun vadeli bir taahhüt, aslında bir “gelecek vizyonu” koymak demek. Bu vizyon, Rusya ve İran’ın enerjideki tekelci etkisini kırmayı hedefliyor. Çünkü bugün enerji sadece yakıt değil; aynı zamanda diplomatik baskı, pazarlık kozu ve gerektiğinde ekonomik yaptırım aracıdır.
Moskova ve Tahran Ne Düşünür?
Rusya için Türkiye, Avrupa’ya uzanan hatların en kritik geçiş ülkesi. Bu nedenle Moskova, Ankara’nın ABD gazına yönelmesini bir “denge siyaseti” olarak görebilir ama uzun vadede pazar kaybı riskini de hesaba katmak zorunda. İran açısından ise durum daha hassas. Zaten yaptırımlar nedeniyle sınırlı bir pazar payına sahip olan İran, Türkiye’nin alternatif kaynaklara yönelmesiyle enerji diplomasisinde daha da köşeye sıkışabilir.
ABD’nin Hesabı
ABD açısından bu anlaşma, Avrupa ve bölge pazarlarında LNG üzerinden daha güçlü bir varlık göstermek demek. Washington, Rus gazına bağımlılığı azaltmayı küresel stratejisinin bir parçası olarak görüyor. Türkiye’nin bu sürece katılması, ABD’nin enerji diplomasisini Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e kadar güçlendiren bir hamle sayılabilir.
Türkiye’nin Enerji Diplomasisi
Burada kritik nokta şu: Türkiye, bu anlaşmayı Rusya ve İran’a karşı açık bir meydan okuma olarak değil, “enerji güvenliği” eksenli bir çeşitlendirme hamlesi olarak sunuyor. Çünkü Ankara hâlâ Rus gazına da, İran hattına da bağımlı. Birini tamamen dışlamak mümkün değil. Dolayısıyla bu adımı, denge siyaseti içinde Batı ile yeni bir sayfa olarak görmek daha doğru.
Sonuç
ABD doğalgazı anlaşması, sadece ekonomik değil; aynı zamanda jeopolitik bir tercih. Bu tercih, Rusya ve İran’a karşı sessiz ama güçlü bir mesaj içeriyor:
Türkiye artık tek kaynağa bağımlı olmayacak, enerji diplomasisinde elini güçlendirecek.
Ama aynı zamanda Türkiye, bölgesel dengeyi koruma refleksinden de vazgeçmeyecek. Çünkü bu coğrafyada keskin tercihler değil, esnek stratejiler kazandırır.