ADALETSİZLİK, GÜVENSİZLİK, BELİRSİZLİK

2014 yılında Türkiye ve diğer Müslüman ülkelerde ortaya çıkan toplumsal olaylarda ABD’nin rolü açısından önemli bilgilerin yer aldığı bir kitap yayınlandığı, kitap bir internet sitesi tarafından ele geçirilince derhal toplatıldığı belirtiliyor. Kitabın Türkiye bölümünde, zararlı, yıkıcı ve üzücü bilgilerin yanı sıra şöyle bir ifadenin de yer aldığı kaydediliyor.

 “Türkler için duyduğuna inanmak yeterlidir, okuyup öğrenmezler”.              

Ne yazık ki söz konusu kitapta ifade edildiği gibi Türk toplumunun çoğunluğu yıllar yılı, okuyup öğrenmek yerine duyduğuna inanmıştır. Ne var ki özellikle son altı ayda yaşanan bir yanda geçim derdi, yoksulluk, çaresizlik, diğer yanda lüks, israf, rant ve talan projeleri ve de adaletsizlik ve haksızlıklar bardağı taşırmış, ülke genelinde bir uyanış başlamıştır. Halk inanç sömürüsünden, sabır telkinlerinden, önyargılardan yorulmuş, düşüncelerini sorgulama aşamasına gelmiştir.  Toplum, adaletin, ekonominin,  eğitimin,  tarımın ve ahlakın çöktüğü, yolsuzluğun, yoksulluğun, hayat pahalılığının, yozlaşmanın ve yabancı istilasının zirve yaptığı, yalanların, aldatmaların, iftiraların, suçlamaların havada uçuştuğu boz bulanık havanın çaresizliğini yaşamaktadır.

Yönetimdeki siyasal güç tarafından, iktidarlarını sürdürebilmek için muhalefete akla hayale gelmeyen suçlamalar yapılmaktadır.  Yargı silah olarak kullanılmakta, muhalif kesim baskı altına alınmaya ve korkutulmaya çalışılmaktadır. Gözaltılar, tutuklamalar durmak bilmiyor.   Tutuklamakla da kalınmıyor, varlıklarına, iş yerlerine el konuluyor, hesapları engelleniyor. Ülkemizin geleceği olan, gencecik öğrenciler tutuklanıyor.  Ne hak var, ne hukuk, ne adalet. Gelinen noktada halk, artık ne yönetenlere, ne devlete ne de devletin kurumlarına güven duymuyor. Çıkar hesapları ya da ideolojik bağnazlık ve cehalet nedenleriyle her koşulda biat edenler dışında toplumun büyük bir kesimi, siyasilerin düşünce, söylem, karar ve icraatlarını iyi niyetli bulmuyor,  inanmıyor, güvenmiyor, benimsemiyor. Sosyal ilişkilerin merkezinde yer alması gereken güven duygusu hepten kaybedildi. Kimse kimseye ya da kuruluşa dahi güven duymuyor. İnsanlar artık, her şeyde bir ahlaksızlık, bir kötü niyet, bir bit yeniği arama duygusuna kapılmaya başladı. Artık halk duyduğuna değil, yaşadığına yani gerçeklere inanıyor. Bu gidişat,  İnsan fıtratında var olan haksızlığa uğrayanların yanında olma duygusunu uyandırıyor, ülke genelinde adaletsizliğe karşı dayanışma arzusu yaratıyor.

“Balık baştan kokar” derler. Ülkeyi yanlış politikalarla yöneten siyasal yapının, tutum ve davranışlarının etkisinde ahlakta da negatif gelişmeler yaşanıyor. Siyasilerin gerçek dışı söylem ve icraatları yani halkı aldatmaları süreklilik kazanmış durumda. Yönetenler, “yalan söyle mutlaka inanan çıkacaktır” zihniyetinde. Ülke ve toplum yararına olmayan söylem ve icraatlar gündemden düşmüyor. Kul hakkı, vicdan, insaf, iyi niyet, dürüstlük, incelik, terbiye, edep yani nitelikli ahlaki değerler sürekli zarar görüyor. Yürekleri yakan, adaletsizlik, güvensizlik ve belirsizlik yaygınlaşıyor.

Ne yazık ki bu gidişat ülkemize iyilik ve refah getirmeyecektir. Türk toplumu artık demokrasi ile yönetilen diğer ülkelerde olduğu gibi kuvvetler ayrılığının,  denetimin, sorumluluğun, liyakatin, hesap vermemenin, şeffaflığın olduğu ve de adalet, hak, hukuk, mantık, bilgi, ilim ve nitelikli ahlaki değerlerle yönetilmenin özlemini yaşıyor.