ARAGON KİMDİR?
3 Ekim 1897 Paris doğumlu Louis Aragon 85 yıllık yaşamında önemli yapıtlar üretmiş bir aydın, sanatçı, siyaset insanı, eylemci, şair ve yazardır. Onu bir akıma sığdırmak olası değilse de önceleri, dadaizmin öncüleri arasında sayılırken zaman içerisinde gerçeküstücülüğün (sürrealizm) kurucularından biri oldu. Şiir, roman, eleştiri, deneme, çeviri olarak 61 kitap yayımladı.
MUTLU AŞK YOKTUR ŞİİRİ
Çok yönlü kimliği ile sanatçıyı bizde en bilinir kılan ise bir şiiri. Cemal Süreya’nın, Ahmet Necdet-Gertrude Durusoy ikilisinin, Erdoğan Alkan, Tahsin Saraç, Orhan Suda gibi çevirmenlerin yaptıkları güzel çeviriler sayesinde tanıştığımız “Mutlu Aşk Yoktur” şiiri, müzik ve edebiyat dünyamızda büyük yer edinmiştir.
ŞİİRİN BESTELENMESİ VE TANINMASI
Aragon bunu şöyle anlatır: “Söz konusu mutsuzluk işgal yıllarının mutsuzluğu. Fransa’nın içinde bulunduğu o acıklı durumda mutlu bir aşk olabilir miydi? Ortak bir mutsuzlukta bireysel mutlulukların olamayacağı izleği; o zamanlar işlediğim bu izlek, aslında hemen hemen yazdığım tüm yapıtlarda da var. Gerçekten, bu şiirde ortaya çıkan sorun, mutlu aşkın olup olmayacağı değil, mutlu çiftin olup olmayacağıdır. Kadın-erkek çiftini erkeğin ve kadının en yüce şekli olarak düşündüğümü söylemiştim. Umarım gelecek günler kadın-erkek çiftine mutluluk taşır.”
Aragon’un Elsa’ya olan aşkını anlatan şiir yazıldığı andan başlayarak kısa sürede efsaneleşmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın ortasında kalmış bir aşkın nasıl mutlu edemeyeceğini, iki aşığın neden mutlu olamayacağını, bir sevgiliye ve bir ülkeye olan aşkın birbirinden ayırt edilmeksizin yaşanması gerektiğini anlatan bu yapıt birçok sanatçıyı da etkilemiş, şiirlere, şarkılara, filmlere esin kaynağı olmuştur.
YAŞAMI
Tıp fakültesinde okurken I. Dünya savaşının başlaması ile okulu bırakıp cepheye giden Aragon, savaştan döndüğünde edebiyata ilgi duymuş, zaman içerisinde büyük bir şair, iyi bir yazar, etkili bir siyasetçi, cesur bir devrimci, II. Dünya Savaşı’nda da Nazi tehdidine karşı, tutsak düştüğünde bile dik duruşuyla birçoklarının gözünde bir kahraman haline gelmiştir. Cephedeki asker arkadaşları arasında Philippe Soupault, Andre Breton ve Paul Eluard da vardır.
ELSA HAKKINDA
Önceleri yakını Mayakovski’ye ilgi duyan Rus asıllı Elsa Yur’evna Triolet (1896-1970) ise sonradan Fransız bir subay ile evlenip Fransa’ya taşınmış ise de evliliği uzun sürmemiştir. Fransız edebiyatının büyüklüğü etkisinde Elsa da şiirle ve romanla ilgilenmiş, güçlü yapıtlar da üretmiş, 1944 yılında Fransa’nın en önemli ödülü sayılan Goncourt ödülünü kazanan ilk kadın yazar sanını almıştır.
TANIŞMALARI VE EVLENMELERİ
1928’de Aragon ile Elsa’nın tanışması kısa zamanda büyük bir aşkı başlatmış ve bu aşk edebiyat dünyasında da o derece büyük etki yaratmıştır. II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939 yılında evlenip, savaş boyunca Almanlara ve işbirlikçilere karşı savaşım vermiş, halka yardım etmiş ve bu nedenle çok sevilmiş ve saygı görmüşlerdir.
Büyük aşkı Elsa Triolet için yazdığı aşk şiirleri Aragon’un şair olarak bilinmesinde büyük rol oynamış, şair, geleneksel Fransız şiirinin yanında Türk, Arap ve Fars yani Doğu şiirinden yararlanarak kusursuz bir dille büyük yapıtlar vermiştir.
Eşi Elsa Triolet’in Rus edebiyatından yaptığı çevirilerle Rus yazarları da tanıyarak çizgisini daha da geliştiren Aragon, bu yönüyle de eşiyle birlikte, Rus yazarlarının da ülkesinde tanınmasını da sağlamıştır.
SAVAŞ SONRASI
Çift, savaştan sonra düşlerini kurdukları, bahçesinde değirmen olan bir evde yaşamını sürdürmüş, bu ev Pablo Picasso , Fernand Leger, Pablo Neruda, Paul Eluard, François Nourissier, Jean-Richard Bloch, Abidin Dino ve Nazım Hikmet gibi birçok şair, yazar, ressam, sanatçının konuk olacağı bir kültür merkezi haline gelmiştir.
1970’te 42 yıllık aşkı Elsa’nın bir kalp krizi sonucu ölümü üzerine Aragon, onu yitirmenin üzüntüsüyle, kendi kabuğuna çekilmiş, yaşamının geri kalan bölümünü o evde geçirmeyi sürdürmüş, 1982 yılında öldüğünde o da Elsa’nın yanına gömülmüştür.
Aragon’un birçok dalda, yetkin yapıtları, dünya edebiyatı içinde önemli ve haklı bir yer edinmesine neden olmuş; o, sanatın ve sanatçının çağından sorumlu olma, toplumu aydınlatma sorumluluğunu ömrü boyunca kanıtlamıştır.
MUTLU AŞK VAR MI?
Aragon’a göre, yaşadığımız koşullarda çiftlerin mutluluğu ona göre ancak ideal bir toplumsal düzenin kurulması, şiddetin, vahşetin ortadan kaldırılması ve çiftlerin kendi bencilliklerini, kıskançlıklarını aşmasıyla olasıdır. Bu da doğrudan aşk ve gerçekler sorununu gündeme getirir ki aslında Aragon'un şiirlerinde de romanlarında da kişisel lirizminin arkasında konuşlanmış derin boyutlu bir aşk felsefesi vardır.
Aragon, bir kadının yani Elsa'nın, dünyanın biricik varlığı ve kendisinin varlık nedeni olduğunu söylerken hiç gocunmaz:
“Sana dokunuyorum / Her şey yeniden başlıyor / Her şey seninle gerçeklik kazanıyor.”
Direniş yıllarında Elsa adı, partisinin ve Fransa'nın davasına doğrudan bağlıdır. Direniş şiirleri aynı zamanda kadını/kadınları yücelten şiirlerdir. Elsa'nın Mecnunu'nda (1963) bu tutum belli bir dünya görüşüne dönüşür: "Ben erkek hükümranlığının sürdüğü düzenin düşmanıyım. Bana göre kadın, Marx'ın söylediği, insanın geleceği insandır sözüyle aynı anlamda, erkeğin geleceğidir. Toplum, temeli mutlu ve birbirine aşık çiftin birlikteliği üzerine inşa edilmelidir.”
Louis Aragon hem bir aydın olarak hem de kendisinden sonraki kuşakları kökten etkileyen bir ozan olarak bu dünyada iz bırakmış önemli bir insan büyük bir sanastçıdır.