7 Ekim’de Hamas'ın beklenmedik hava ve kara operasyonu İsrail'de büyük bir şok hali ve kırılma meydana getirmiştir.

İsrail’in istihbaratı, hava savunması, izleme, gözleme konusunda son derece korunaklı bir devlet görüntüsü verse de güvenlik zaafiyetleri her zaman olabiliyor. Hamas’ın, “Demir Kubbe” adı verilen savunma sistemini bu kadar rahat aşmasının da başka sebepleri olmalı diye düşünüyorum. İsrail'in bundan habersiz olması, istihbarat alamaması akla pek yatmıyor. Yaşananlar mükemmel bir sahne de olabilir. Kamuoyu oluşturarak, saldırılardan kaynaklı haklılığını dünyaya duyurarak daha büyük projelerle ve desteklerle 100 yıllık bir proje olan BOP ile genişletilmiş Büyük İsrail hayali de olabilir. Bölge ülkelerinden koparılmış parçalarla Kürdistan adı altında büyük İsrail'i bölgede hakim kılabilir de.

Parçalardan biri Irak'ta koparıldı. Suriye’de de ABD kontrolünde PYD/PKK taşeronluğunda bir Kürdistan oluşturulmaya çalışılmaktadır. İran, Lübnan, Suriye ve Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgeyi bölme, parçalama ve istikrarsızlaştırma senaryoları açıkça görülmektedir. ABD’nin, İsrail'e destek vererek Hamas üzerinden Ortadoğu’da topyekün bir savaş halini yaratması uzak değildir.

ABD’nin vurulan ikiz kulelerden sonra aynı senaryoyu oynayarak Afganistan'a, nükleer silahları bahane ederek Irak'a girerek ne kadar masumun kanını döktüğünü çok iyi biliyoruz!

Örgütler eylemlerini artırdıkça merkezi hükümetlerinde şiddete karşı alacağı önlemler de o kadar meşrulaşır ve şiddetlenir.

Filistin'in haklı mücadelesini desteklerken

Filistin halkının daha fazla zarar görmemesi, Gazze'nin işgaline, sivillerin katline zemin hazırlamamak gerekir. İç politikada kaybeden, zor durumda kalan Netanyahu’ya can suyu verilmiştir Hamas eliyle!

Bu saldırılar İsrail'e yeni kazanımlar yaratabilir, nefsi müdafaa hakkı verebilir. Bu saldırılar zamanla bütün bölgeyi savaş ortamına sokabilir. Bağımsız Filistin devleti kurulmadan, Filistin'in de İsrail'in yaşam hakkını tanımadan Ortadoğu’da barışın hakim olması mümkün değildir. 

Toprakları İşgal edilen Filistin'in haklı mücadelesini destekliyoruz. Ancak sivilleri hedef alan, her türlü zulüm ve işkenceyi meşru gören eylemleri kınamak insan olmanın bir gereğidir. Haklı talepler terör eylemleriyle kirletilmemelidir.

Türk yetkililerin her defasında dış güçlere “Ey diye…” başlayan cümlelerden vazgeçip, yaşanan deneyimlerden sonra oldukça temkinli ve akılcı hareket etmesini ateşkesin ve barışın tesisi adına çok kıymetli buluyorum. Kimden gelirse gelsin silahsız, masum sivillere yönelik hiçbir saldırı kabul edilemez. Bu tür saldırılar haklı mücadeleyi gölgeler. Toprakları işgale uğramış, halkı soykırıma uğramış, sürgüne uğramış Filistin’in bağımsız ve özgürce yaşama ve kaderini tayin etme hakkını kimse görmezlikten gelemez. Yıllardan beri süregelen İsrail zulmünü şiddetle kınıyorum. 

Savaş çığırtkanlıkların yerini Barış söylemleri almalıdır. Tarihçi Erhan Afyoncu’nun ifadesiyle “Osmanlı’da ulemalar, tarikat liderleri sınıfı vergi vermezdi. Para ile ettikleri dualar da kabul olmazdı" demektedir. Kimin dost, kimin düşman olduğu belli olmayan, Kıbrıs’ta, Karabağ'da, Akdeniz’de, Doğu Türkistan’da hiçbir zaman desteğini göremediğimiz, kaynayan kazan olan Ortadoğu bataklığı için; sözde vaazcıların, kimi STK’ların cami avlularında, sokaklarda Filistin’e destek diyerek Türk ordusunu bilinmeyen yolculuğa, bataklığa davet etmeleri yersiz ve gereksiz bir davettir. Çok da istiyorlarsa gönüllü taburları oluşturabilirler. Savaşa katılabilirler. Biz de duacı olalım!

Arzumuz akan kanın durması, huzurlu ve güvenli bir ortamın sağlanması, insanlık dışı dramın son bulması, Filistin'in bağımsızlığa kavuşması yönündedir. Etrafımızdaki ateş çemberine bakıp Türkiye Cumhuriyetine, güçlü ordusuna, asil Türk milletine neden ihtiyaç duyduğumuzu çok iyi idrak etmeliyiz. Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü koruması; güçlü olması bu bölgede sağlanacak barışın tek teminatıdır.