Kılıçdaroğlu Aleviyim dedi, Saadet partisi Genel Merkezine büyük bir Kılıçdaroğlu posteri astı.

Aslında bir kişinin hangi din veya meşrebe sahip olduğunun haber değerinin olmaması gerekirdi. Ama bizde siyaset hala böyle farklılıklar üzerinden yürüyor. Kimse seçeceği kişinin yeteneğine, kapasitesine, ehliyetine bakmıyor. Oysa tartışmamız gereken, kimin hangi meşrebe mensup olduğu değil, ülkeyi yönetecek liyakate sahip olup olmadığıdır.

Kılıçdaroğlu bu hamle ile seçimin Alevi/Sünni ayrışması üzerinden yürümesine de bir çizgi çekti. Bu ülke kamplaştırma ile başlayan kavgalardan çok çekti. Özellikle 12 Eylül öncesi kamplaşması bazı yerlerde bir meşrep kamplaşması şeklinde zuhur etti. İnsanlar öldü, hapishanelere düştü, unutulmayacak trajediler, yıkımlar yaşandı. Bu iyi miydi? Elbette değildi. O zaman yapılması gereken bu kavgaları bitirmek, farklılıkları insani bir durum ve zenginlik olarak görmektir. Kaldı ki Alevilerimiz her zaman kendilerini İslam içi farklı bir duyarlılık olarak ifade ederler. Böyle olunca da farklılıkların bir anlamı kalmıyor.

Artık bu yapay kavgalara son vermenin zamanı geldi, geçiyor. İskoçya'da Pakistanlı bir Müslüman olan Hamza Yusuf Başbakan oldu. Hıristiyan İskoçya bunu hiç yadırgamadı. İngiltere'ye Hint kökenli bir İngiliz vatandaşı Başbakanlık ediyor. Bu ülkeler mihverleri altına bütün vatandaşlarını alıyor. Onları Müslüman, Hıristiyan olarak değil, vatandaş olarak görüyorlar. Böyle görmek mezhep, meşrep farkları üzerinden rekabete de imkân tanımıyor. Bizde tam tersi yapılıyor. Dün MHP bayramlaşacağı partileri ilan etti. Bu partiler arasında İYİ Parti, Gelecek ve Deva gibi partiler yok. Oysa milliyetçilik bütünleştirme iddiası ile ortaya çıkan bir doktrindir. Adında milliyetçilik bulunan MHP ise tam tersi bir yol izliyor. Milliyetçiliği bir kabileleşme ideolojisi haline getiriyor. Ona küs buna küs, ona buna tavır koyan bir milliyetçilik olmaz. İşte bu ayrıştırıcı tavır yüzünden milliyetçiler büyümüyor, topluma yayılıp onları belli ülkü ve hedefler etrafında toplayamıyor.

Ayrışma sadece kimlikler veya meşrepler üzerinden yapılmıyor.

Erdoğan, muhalefeti baştan beri FETÖ veya HDP ile suçluyor. Oysa bu iki yapı ile ortaklık derecesinde iş birliği yapan tek parti AKP'dir. Bugün Suriye'de devletimsi bir PKK yapılanması varsa bunun sorumlusu da bugünkü hükümettir. Türkiye'nin müdahalesi ile merkezi yönetim zayıflatılınca PKK'nın buradaki yapılanması kendi otoritesini kurma imkânı buldu. Türkiye'nin müdahalesi olmasa Suriye'deki PKK yapılanması ve egemenlik alanı da olmayacaktı. Şimdi bütün bunların sorumlusu olan parti muhalefeti FETÖ ve HDP ile iş birliği yapmakla suçluyor. İstanbul seçimlerinde de aynısını yapmıştı. Hep şöyle dediler: Ankara ve İstanbul'da seçimi millet ittifakı kazanırsa su sayaçlarını okumaya PKK militanları gelecek. Seçimi Millet ittifakı kazandı ama hiçbir zaman sayaç okumaya PKK militanları gelmedi.  Yine öyle abuk sabuk iddialar dile getiriliyor. Kılıçdaroğlu kazanırsa şunlar şunlar olacak diyerek vatandaşın milli tepkileri harekete geçirilmeye çalışılıyor. Bu ülkenin birliği, bayrağı, dili asla pazarlık konusu edilemez. Belediyeler için söylenenler nasıl yalan çıktıysa bugün söylenenler de o kadar yalandır. Seçimi muhalefet kazanacak ve bu ülkenin daha güzel ve barışçı yönetileceğini herkes görecek.

Gülen'le koalisyon kuran da AKP'ydi. Yıllarca ülkeyi birlikte yönettiler. Şimdi sanki bu yapı ile hiç yolları kesişmemiş gibi davranıyorlar.

Hülasa artık kimlik tartışmalarını geride bırakmalıyız. Hepimiz bu ülkenin yaralarını sarmaya çalışmalıyız. Seçerken bizi en iyi temsil edecek adayları öne çıkarmalıyız. Her şeyi değiştirecek olan kullanacağımız oylardır. Alevi de Sünni de bizimdir. Oylarımızı kavgaya, ayrışmaya değil, birlik ve kardeşliğe kullanmalıyız.

Not: Bütün okuyucularımın Geçmiş Ramazan Bayramı’nı kutlar, bu vesileyle sağlık, huzur ve esenlikler dilerim.