Türkiye bir süredir “bahis skandalı”nı konuşuyor. Televizyon ekranlarında, sosyal medyada hep aynı cümle: “Genç futbolcular hata yaptı, federasyon da gereğini yapıyor.” Peki gerçekten öyle mi? Yoksa bu cümle, yıllardır üstü örtülen büyük bir çürümenin üstüne serilen beyaz bir çarşaf mı? Ben meseleye Elazığspor penceresinden bakıyorum. Çünkü bu skandal, memleketimin kenara itilmiş bir kulübünde, gerçeği çok çıplak gösteriyor.
Küçük Kulübe Sert Adalet, Büyük Kulübe İnce Ayar
Bahis soruşturmalarında farklı liglerden yüzlerce futbolcunun, onlarca hakemin adının geçtiğini biliyoruz. Kâğıt üzerinde hepsi aynı talimata tâbi. Fakat pratikte şunu görüyoruz: Büyük markalara, “ligin dengesi bozulmasın” hassasiyetiyle yaklaşan bir el, Anadolu kulüplerine gelince “talimat talimattır” diyerek keskinleşiyor. Elazığspor yıllardır bunu yaşıyor. Borç gerekçesiyle puan silmeler, transfer yasakları, masa başı kararlarla gelen darbeler… Hata yapan her kulüp gibi elbette bedel ödesin; ama mesele şu: Aynı hata, aynı talimat altında herkese aynı sertlikte uygulanıyor mu? Bahis dosyasında da risk tam burada. Eğer alt ligdeki, ekonomik sıkıntı içindeki oyuncular günah keçisi ilan edilip, “sorun çözüldü” denilirse, bu skandal Türk futbolunda adaleti değil, çifte standardı tescil eder.
Ekonomik Çöküş: Mazeret mi, Zehir mi?
Bugün Elazığspor gibi kulüplerde oynayan birçok futbolcu, aylarca maaşını tam alamıyor. Primler gecikiyor, gelecek kaygısı büyüyor. Yayın gelirlerinin aslan payı zaten belli kulüplere gidiyor; Anadolu takımları borç, faiz, lisans arasında nefes alamıyor. Bu ortamda yasa dışı bahis, bazı oyuncular için: “Bir gecede borcumu kapatırım” umudu, “Kendi maçım üzerinden de olsa bir şans daha” düşüncesi, Ya da “herkes oynuyor, ben de oynasam ne olur ki?” gevşekliği… Ama altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor: Ekonomik sıkıntı, mesleğinin namusunu satmanın bahanesi olamaz. Elazığspor forması giyen bir oyuncu, sadece kulüple değil; o şehrin çocuğuyla, tribündeki işçisiyle, yıllardır deplasman peşinde koşan taraftarıyla bir sözleşme yapar. Bahis kuponu, o sözleşmenin yırtılıp atılmasıdır.
Bu yüzden: Evet, futbolcunun ekonomik hakkı korunmalı, Evet, kulübün finansal sürdürülebilirliği sağlanmalı, ama “parasını alamıyordu” cümlesi, ihaneti meşrulaştırmaz.
Yargılanan Kim: Futbolcu mu, Sistem mi?
Şu an sahnede iki ayrı yargılama var aslında: Resmî yargılama: Disiplin kurulları futbolcuyu, hakemi, teknik adamı tek tek cezalandırıyor. Dosyalar, talimat maddeleri, savunmalar… Vicdani yargılama: Taraftar, camialar ve kamuoyu ise şuna bakıyor: Federasyon, yıllardır bildiği bahis bataklığını gerçekten kurutmak istiyor mu? Yoksa birkaç ismi yakıp, düzeni aynen devam mı ettirecek? Elazığspor izdüşümü, bize rahatsız edici bir hakikati gösteriyor: Biz sadece oyuncuları yargılıyoruz, ama onları bu noktaya iten düzeni sorguluyor muyuz? Gelir adaletini bozan dağıtım modelini, Alt ligleri sahipsiz bırakan yönetim anlayışını, Hakem ve futbolcu denetimini kâğıt üzerinde bırakan zihniyeti… Eğer bunlar masaya yatırılmıyorsa, bahisten temizlenen tek şey; ekranlardaki algı olur, futbolun kendisi değil.
Elazığspor’un Şansı: Kurban Olmak Değil, Öncü Olmak
Elazığspor bugün iki yoldan birini seçecek: Ya Bahis skandalında adı geçen, mali krizlerle boğuşan “bir kulüp daha” olarak dosyalarda kalacak. Ya da “Biz burada temiz bir sayfa açacağız” diyerek bu bataklığın içinden başı dik çıkan kulüp olacak. Bu ikinci yol için atılması gereken somut adımlar var: Şeffaflık: Yönetim, camiaya ve taraftara sürecin bütün detaylarını açıkça anlatmalı. Saklamadan, sulandırmadan… İç disiplin ve eğitim: Altyapıdan A takıma kadar tüm oyunculara bahis ve etik konusunda zorunlu eğitim verilmeli. Kulüp iç tüzüğüne, bahse bulaşan oyuncuya güçlü yaptırımlar konulmalı. Eşit adalet talebi: Elazığspor, sadece kendi futbolcusu için değil; tüm futbol ailesi için eşit yargılanma talebini yüksek sesle dile getirmeli. “Büyüğe ayrı, küçüğe ayrı” adalet düzenine itiraz etmek, bu şehrin hakkıdır.
Bugün kaybettiğimiz para değil, güven. Taraftar sahaya güvenmiyor, Anadolu kulüpleri federasyona güvenmiyor, genç futbolcu emeğinin karşılığını alacağına güvenmiyor. Eğer bu bahis skandalı, birkaç ismi disiplin defterine yazıp kapatılacaksa; hiçbir şey değişmeyecek. Ama bu kez gerçekten “yeter” denilip; Gelir adaletinden, Denetim mekanizmalarına, Kulüplerin finansal yapısından, Oyuncu eğitimine kadar her şey gözden geçirilirse…
Belki o zaman Elazığ tribünlerinden yükselen “Elazığspor bizim, bizim olacak” sloganı, sadece bir tezahürat değil; temiz bir futbolun manifestosu olur. Ve o gün, kazanan kuponlar değil, vicdan olur.