BİR GARİP BEDO

ZIKKIM YEDİM

Elazığ Kitap Fuarı rüzgâr gibi gelip geçti. 9 gün boyunca okuyucuyla, TV kanallarıyla bir araya geldik. Buradan basınımıza ve TV’lerimize teşekkürlerimi sunarım. Yalan yok gardaş, biz de bu olayı fırsat bilip kendi reklamımızı yaptık. Böyle fırsat zor ele geçer. Milyonlarca takipçisi olan Kanal 23 ve Kanal Fırat, ortak yayınlarla bizi izleyiciyle buluşturdu. Fırsat bu fırsat deyip hısım akraba ve tanışlarımıza ekranlar aracılığıyla el sallayıp öpücükler yolladık.
Bu arada benimle canlı yayında üç defa röportaj yapan Mehmet Baygeldi’ye teşekkür ederim. Her seferinde bana “Abe ben senin kitaplara nasıl girebilirim?” diye sorup duridi. Mehmet’e buradan müjdeyi verem: Şu an köşe yazıma girdiğin için, ölmez sağ kalırsam ve 4. kitabım çıkarsa—kitaplarım köşe yazılarımın derlemesinden oluştuğu için—otomatikman kitaba girmiş oldun. Hadi gene iyisin iyi Mehmet.

Şimdi siz şöyle bir soruyu bana sorabilirsiniz: “Gardaş, 9 gün boyunca ne yediz, ne içtiz; yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat.”
Yav, zıkkım yedik! Ne yiyek… Fuarcılar karar almış, standlarda yemek yemeyi yasaklamışlar. Yani şimdi bu yapılır mı gardaş? Bir yıl boyunca bugünün hayalini kurmuşuz. Yazar ve şairler birbirlerine ikramlarda bulunacaklar; hanım yazar ve şairlerimiz hünerlerini gösterip bize mahalli yemekler ve tatlılar yapıp getirecekler… Siz tutmuşsunuz standlarda yemeği yasaklamışsınız! Onun için çok kızmışım ve “Zıkkım yedik” diyim, yazımın başlığını da “Zıkkım Yedim” koyim. Fuar şirketini de buradan kınim. Gardaş, ekmeğimizle oynamayın. Fuarcı Coşkun Bey, sahan diyim ha! Şştt, orada mısın, duydun mu? İleriki yıllarda bu yanlıştan dönmenizi temenni edim.

Her fuarda yeni dost ve arkadaşlar edinme âdetim bu sene de tüm hızıyla devam etti. Zaten fuarların en güzel yanı, yeni dost ve arkadaşlar edinme olayıdır. Tanıştığım kişiler genelde ileriki günlerde bir şekilde köşe yazılarıma ve oradan da kitaplarıma girdiği için, yazılarıma konu olmak isteyen arkadaşlarım benimle muhabbeti artırıp kapıyı aralamaya çalıştılar.

Bu seneki fuarda bu fırsatı yakalayanlardan biri de köşe yazımda kendisinden bahsedilme fırsatını bulan değerli yazarımız, asıl mesleği… pardon, meslekleri diyecem zira birçok mesleği varmış… yaşam koçluğu ve mühendislik meslekleriyle iştigal eden Fehime Dilek Necmioğlu hanım oldu.

Peki, niye Dilek Hanım? Elektronik mühendisi olduğu için. Yıllardır kimseden elektrik alamim ya, işte Dilek hanım elektriğimin neden kesik olduğunu bulup tamir eder diye düşündüm. Hadi be bacım, bul şu gardaşının arızasını da gidip tamir ettirem. Bir de bacımız yaşam koçuymuş. Yıllardır şu koçluğu merak edip duridim; işte şimdi bu işin detaylarını tam öğrenme fırsatı yakalamış oldum. Yok, yok bu fuarların gerçekten faydası olimiş.

Fuar’da bir de ne oldu bilisiz? Bana “Sosyal Farkındalık Ödülü” verdiler. İyi halt ettiler! Kaç gündür şu sosyal farkındalık olayını araştırim; tövbe bi’ şey anladıysam… Hadi sosyali iyi kötü bilim, ya bu “farkındalık” ve ikisinin birleşiminden oluşan “sosyal farkındalık” ne? Allahınızı severseniz, yok mu bunun başka bir adı? Yav mahalli bir adı da mı yok?
Ahan şimdi buradan sorim: Değerli okurlarım, içinizde sosyal farkındalığa karşı gelen mahalli deyimin ne olduğunu bilen biri var mı? Bilisez bana yazın da beni bu dertten kurtarın.

Fuarın ilk günü açılışa gelen Belediye Başkanımız, söz verdiği gibi 5. gün tekrar gelip tüm yazarları tek tek ziyaret etmiş. “Etmiş” diyim, zira o esnada ben orada yoktum ve görüşemedik. Olsun, ben o, biz fark etmez; önemli olan mutlu günümüzde yanımızda olmaları. Kendisine teşekkür ederiz.

Resmiyeti bırakıp tekrar mizaha dönelim. FHGC Başkanı Serkan Gürtürk de bizi ziyarete gelince başkanla tuttuk “Bul karayı, al parayı” oynadık. Nasıl mı? Uzaktan bana doğru geldiğini görünce hemen son kitabımı imzalayıp tüm kitaplarımın arasına kattım ve başkan yanıma gelince dedim: “İmzalı kitabı bulursan bedava; bulamazsan parasını vereceksin.” Neticede imzalıyı bulamadı ve kaybetti. Yüzünden tebessüm hiç eksik olmayan başkanımıza da teşekkür ederiz.

Sabahtan akşama kadar fuar alanına takılmadığım için bazı misafirleri göremedim ve yazıma konu olabilecek diyalogları haliyle kaçırdım. Yalnız, bizzat yaşamadığım çok ilginç bir olay olmuşsa onu da gün boyu stantta olan arkadaşlardan dinleyip buraya yazıp sizleri bilgilendirme telaşına düştüğümü belirteyim.

Gene ilginç bir olay dinledim ve ahan da yazim.
İşte o ilginç olay:

Olayın kahramanları: Milletvekilimiz Erol Keleş ve yazar Ekrem Katı.
Stant ziyaretinde Milletvekilimiz Erol Keleş, mizah ustamız sanatçımız Abdullah Şekereroğlu’nu bizim patron Ekrem Katı’dan sorunca; patronumuz, Şekeroğlu’nun sağlığının iyi gittiğini, yakında Şekeroğlu ustanın yeni bir tiyatro oyunu yazacağını ve kendisine de oyunda gardiyan rolü vereceğini anlatır. Milletvekilimiz Erol Keleş de “Rol verin, ben de tiyatroda oynayım; yalnız bana gardiyan rolü vermiyesiz” der.
Ekrem Katı “Ciddi misin?” diye sorunca, milletvekilimiz “He yav ciddiyim” demiş.
Valla ben bu olayı gözümle görmedim; hah öyle dedi.

Tam sırası gelmişken fuara gelemeyen diğer milletvekillerimize de değineyim.
Yöresel ürünlerde, salçalı köfte festivallerinde, baklavacı–market açılışlarında boy gösteren vekillerimiz nedendir bilinmez, Elazığ’ın en büyük kültürel etkinliğinde kayıplardı. Ben görmedim; gören varsa bildirsin.

İmza.
Kitaplara imza atmak gerçekten özel bir yetenek istimiş. Şimdi benim imzamı gözümün önüne getirip diğer imzalarla karşılaştırınca, benimki yaşlılardan istenen mühürle ve evraklara basılan parmakla aynı gibi olidi. Durun biraz daha açam: Sanki çek–senet mafyası kafama silah dayayıp “İmzala ulan şurayı!” demiş ve ben de titreye titreye imzalamışım; karman çorman bir imza ortaya çıkmış işte. Yanımda kitaplarını imzalayan yazar ve şairlerin imzaları birer sanat harikasıydı; en sönük olan imza benimkiydi.

Gelelim medyaya…
İlk günden itibaren mesaiye başladılar ve çok güzel, ciddi bir şekilde işlerini tamamladılar. Şahsen ben de gazetelere, TV’lere haber oldum. Fenomenlerle filan takıldım; benimle bol bol röportajlar yaptılar. Hatta canlı TV yayınlarının son konuğu da ben oldum. Sağ olsun Kanal Fırat’ın muhabiri Sude Naz Şahin bacımız, canlı TV yayınlarının son konuğu olarak beni yayına aldı ve son sözlerimizi söyleyip ziyaretimize gelenlere ve emeği geçenlere teşekkür ederek, ekranlardan dünyanın her yerindeki izleyiciye el sallayarak TV canlı yayınlarını noktaladık.

Sonra da ben Sude Naz’ın elindeki mikrofonu kapıp onunla röportaj yapıp güzel bir hatıra fotoğrafı çektik. Başta kameraman Serdar olmak üzere tüm canlı yayın ekibine de teşekkürlerimi sunarım.

Kitap fuarından dolayı yazım biraz uzun oldu, kusura bakmayın.

HAFTANIN FOTOSU

ELAZIĞIN PARLAYAN YILDIZI TELMİH YAYINLARI, 6.ELAZIĞ KİTAP FUARIN DA 10.YILINI KUTLADI.