BİR GARİP BEDO

25000 KONUT

Lahmacunun yemişim, onun hatırına seni savunam dedim…

Üstelik karşımdakiler senin Parti’nin adamları. Onlara karşı herkesten çok, ben senci oldum! Lahmacun’un hatırına, ama adamlar Nuh dediler Peygamber demediler.

Her ne kadar ben ‘’Siz yanlış anlamışsız, haberi tam okumamışsız, adam Almancı bir vatandaştan alıntı yapmış’’ dediysem de ikna edemedim…

Diyilerki, ‘’Yav Gardaş bu kaçıncı? Onun bunun dediğini ölçmeden biçmeden niye ulu orta anlati?  Bir süzgeçten geçirsin, birilerine bir yorumlatsın ondan sonra nakletsin. Biz kimden alınan bir söz olduğuna değil söyleyene bakarız.’’

Velhasıl kelam çok uğraştım, ama karşımdaki senin partinden olanlara laf anlatamadım…

***

YİNE AÇ KALDIK…

Elazığ’da yemekli bir düğüne davetliyseniz iki tavsiyem olacak; Birincisi aç gitmeyin, ikincisi ise oldu ya aç gittiniz o zamanda çıkışta en yakın çorbacıya gidin…

Zira o gün kesinlikle aç kalırsız.

Kimden kaynaklani bilemim, ama yemekli düğünlerin yemeksizliği ortada…

Fincanla pilav, çay bardağıyla kavurma, benim başıma yemekli düğünün yemeksizliği çok defa geldi… İki tanesini hiç unutmam, birinde düğünden sonra gidip dürüm yedim. Diğerinde ise gidip çorba içtim hatta lokantacı sormuştu, ‘’Abe bu saatte nerden gelisin?’’ diye, ben de ‘’Yemekli düğünden gelim’’ demiştim. Hayretle yüzüme bakmıştı. Hayır yani boğazına düşkün biri de değilim ama neticede yaşamak için yemek zorundayım. Düğün uğruna aç gezecek değilim!

***

SAAT ON’A ON KALA

Elazığ’da yeni akım…

‘’Akşam, gece, sabah, öğle falan saatte açıklim.’’

Tamam da niye randevu verisiz? Varsa bir şey hemen açıklayın.

Niye bizi saatlerce bekletisiz? Saati gelene kadar dokuz doğirik…

Acaba ne? Kim yine ne halt etmiş? Acaba kimler yanacak? Ya da meşhur olacak?..

Tanış birisi mi? Hısım, akraba mı?

Çok mu iyi?

Çok mu kötü biri?

Haliyle düşinik…

Biz bu açıklanacak kişiyi yanlış mı tanımışız? Gibi...

Yok Gardaş, bu saat verip açıklama işi, beni sarmadı.

Bir şey açıklayacaksanız hemen açıklayın.

Saatlerce beklemekten sıkılik! Ha durakta belediye otobüsü beklemişsin, ha Doğum Hastanesi’nin önünde çocuğun doğmasını beklemişsin.

Acaba kız mı olacak, erkek mi?

Ya da bu çocuk yaşar mı?

Bu bekleme işi bunun gibi bir şey işte, yok ben beklemim, küstüm gidim.

***

BENİM MEVLÜDE TEYZEM!

Günlerce herkes ‘’Mevlüde Teyze’’ dedi durdu. Eh artık ben de bir Mevlüde Teyze diyem bari! Benim Mevlüde Teyze bildiğiz gündemdeki teyze değil. Büyük büyük amcamızın hanımıydı. Üç bacı aynı eve gelin gelmişler. Üç bacı da çok güzel yemek yaparlardı. Hele bizim Mevlüde Teyze bir içli köfte yapardı parmaklarızı yersiz…

45 sene geçmiş hâlâ tadı damağımda. Kocası büyük amcamız çok sinirli biriymiş, bizim teyzemiz yıllarca onu idare etmesini bilmiş. Şehit İlhanlar Caddesi’nin üst tarafında oturilerdi. Nasıl İçli köfte piştise bize haber yollardı…

Biz de gecesi, kar soğuk demez nefesi orda alırdık. Giderken fırından iki üç tane de açık ekmek alırdık. Bizim Mevlüde Teyze de hayatından çok memnundu. Ama o ekonomiden filan anlamazdı. Sadece getirilen malzemelerle yemek pişirir, sevdiklerini davet ederdi. Sağ olsaydı yine yemek pişirirdi fakat şimdi sevdiklerini biraz zor davet ederdi…

Allah rahmet eylesin iyi kadındı bizim Mevlüde Teyzemiz...

HAFTANIN FIKRASI:

İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü, bir seçim mitingi için Rize’ye gider. Kürsüde konuşan ince zayıf boylu İnönü’yü gören Temel sorar;

-“Ha bu konuşan adam da kimdur?”

Derler ki: “İsmet İnönü’nün oğlu Erdal’dır!”

-“Uy desene Paşanun çok günahını almışuz. Rahmetli 2. Dünya Savaşı yıllarında bizleri çok aç bırakmıştı. Baksanıza ne kadar adaletli davranmuş, kendi uşağını da aç bırakarak ne hale getirmiş!”

HAFTANIN FOTOĞRAFI: