BOLU…

Çocukluk yıllarımda ilçemizde Bolulu ustaların işlettiği lokantayı unutamıyorum. İlçe halkının (erkekler) sabahın erken saatlerinde lokantayı bütün masalar boş kalmayacak şekilde doldurduklarını iyi hatırlıyorum. Sıcacık, dumanı üstünde tüten çeşitli çorbalara tırnaklı ekmeği doğrayıp kaşıklamak, herkesin itiyadıydı. Çorba öyle daha lezzetli olur dediklerinden ben de hâlâ bu alışkanlık vardır. Öğleye doğru lokantanın kapısının önünde meşe kömürlü döner tezgâhı, dönercinin elindeki döner bıçağı ile pişen yerleri çevirirken eriyen yağların kokusu bütün bir caddeyi sarardı. Dışardan ilçeye gelenler ve esnaf iki saat içinde döneri bitirirdi. Sonra ne oldu bu ustalar ben de bilmiyorum. İlçe nüfusu azaldığından onlar da ilçeyi terk edip gittiler.

     Yolumuz İstanbul’a düştüğünde otobüsün Bolu civarında verdiği molalarda çocukluğumdaki lezzeti arar ve çorba içerdim. Ancak, her seferinde sükûtu hayale uğrayarak o lezzeti bulamamanın üzüntüsünü yaşardım. Bolu’nun sisi ve karı, herkes gibi beni de heyecanlandırırdı. Sisin veya karın arasında ilerleyen otobüs yolcuları bütün dikkatlerini yola verirlerdi. Göz gözü görmeyen bir metre ilerisinin kör karanlık olduğu yoldan gözlerini ayıran olmazdı. Bolu dağı tırmanışı sırasında araçların uzun kuyruklar halinde metrelerce karın arasından ilerleyişleri kimseyi uyutmazdı. Hatta eline takoz alarak kamyonun hızı ile hareket eden şoför yardımcıları bile olurdu. Bu manzaralara artık rastlamıyoruz veya görmüyoruz. Tünelden dakikalar içinde koca dağı geçip gidiyorsunuz.

     Giderek artan değişim rüzgârları yemeklerimize kadar sirayet etmiştir. Menşei hakkında şüphe olmasına rağmen insanların yeni nesil yemek çeşitlerine rağbetleri bir gerçektir. Kendimiz olarak kaldığımız ne kaldı bilmiyorum ama yemeklerimizde bari biz olarak kalsak. Millet olmanın özelliği yemeklerinden belli olur desem abartmış olur muyum? Herkes bu soruya farklı bir cevap verebilir. Yemek kültür değerlerimizin başat unsurlarındandır.

     Kültür değerlerinin kaybı toprak kaybından daha değersiz değildir. Sessiz istila ile kültür değerlerimizi hızla kaybettiğimizi bilmeliyiz. Ülkesinin şartlarını beğenmeyerek değerli parası ile insanımızın hayal dahi edemeyeceği hayatı ülkemizin en güzel yerlerinde yaşayanların vatanımıza ne kadar bağlı kalabileceklerini düşünebiliyor muyuz? Vatan sevgisinin sınırlarını belirleyen değerlerden resmi olarak hızla uzaklaştığımızı söylemek zor değildir.

     Bolu Belediye başkanı bu sessiz savaşsız istila karşısında sesini yüksekçe çıkarmış olacak ki kendi mahallesindekiler dahi kendisini linç etmeye çalışmaktadırlar. Aslında aklı başında olan hiç kimse yabancı düşmanlığı yapmaz. Ancak, kendi insanınızdan esirgediğimiz bu toprakların asıl sahiplerini dışlayarak anlamsız bir yabancı hayranlığı karşısında dilsiz ve sağır olmanın manası var mı? Bu davranış insani ve millî değildir.

     Bir dostun daveti vesilesi ile Bolu’da bulunan bir kaplıca otelinde konaklama fırsatı yakalayarak daha önce hiç gitmediğim Bolu’ya gittim. Kaplıcalarından evvel Bolu dağı, Yedi Göller, Kartalkaya ve Gölcük gibi yerlerin isimlerini biliyordum. Kısa zaman içinde çevreyi teferrüç etmeye çalıştım. Kaplıcaların turizm için ne kadar büyük imkânlar sunduğunu gördüm. Türkiye doğudan batıya, kuzeyden güneye hemen her yerinde kaplıcalar ile doludur. Bolu’da bulunan kaplıcaların sularının şifalı olduğuna söylemeye gerek var mı? Bunun yanında Ak Kayalar denilen mevkide bulunan içmeler kaplıcalarla yarışır gibi kendisinden bahsettirir. Minik Pamukkale gibi uzaktan görenlerin dikkatini de çeker.

     Duvar takvimlerimizin evlerimizin salonlarını süsleyen manzara resimlerinin ve daha başka yerlerdeki mekânların duvarlarını süsleyen büyük fotoğrafların kaynağı Bolu ve civarıdır. Romanlarımıza hikâyelerimize konu olmuş ormanlar ile Bolu Beyi ve Köroğlu hikâyeleri de burada geçmektedir. Hikâyelerde ve fotoğraflarda anlatılanlar ve görülenler asla abartı değildir. Bolu son derece temiz bir şehir olarak görülürken aynı zamanda trafik lambalarının olmadığı vilayetimizdir. Cadde boyunca onlarca kavşak olmasına rağmen trafiğin sıkışmaması insanların birbirlerine duyduğu saygının ve görgünün bir işareti olarak geleceğe ümit vermektedir. Bolu il sınırları içinde yer alan Gölcük’e gitmek son derece kolay olmasına rağmen hız tutkunlarının biraz rahatsız olacağı yol ile karşılaşacağını ifade etmek gerekir. Yılan gibi kıvrılan yol zirveye doğru giderken kulaklarınızda bu irtifaya intibak etmek için kendisine ayar vermekten geri durmaz.

     Bolu dağı eteklerinde yer alan Gölcük bizim ziyaret ettiğimiz Ekim ayında gözlerinize sunduğu manzarayı hafızalarınıza ve gönlünüze akıtır. Yeşilliklerin tonları ağaç çeşitlerine işaret ederken semaya doğru uzanmaları dağın eteğinden bakarken en tepede olma hevesiniz arttırmaktadır. Çeşitli orman ağaçları kalem gibi semaya doğru uzanarak giderken, adeta birbirleri ile yükseklere çıkma yarışına girmiş gibidirler.

     Yol boyunca ahlat, ıhlamur, karaağaç, servi, ladin, çınar, köknar, ardıç, meşe, böğürtlen, kızılcık daha isimlerini bilemediklerimiz ağaçların orman sakini olarak ziyaretçilerini ağırlamanın keyfini çıkarmaktadır. Zirveye doğru çıkarken ilk defa gördüğünüz ağacın türünü yılan gibi kıvrılan yoldan geçerken düşünmekten kendinizi alamıyorsunuz. Çok dikkatli biriyseniz bilgi tabelalarındaki Türkçe bilgi tabelalarının altında Arapça yazıları görmek mümkündür.

     Gölcük, ilk defa görüyorsanız eğer Cenneti anlatanların bu gölü ve etrafını tarif ederek anlatmaları daha doğru olacağını düşünürsünüz. Gölcük tabiat parkında yürüyüş yapmak çevreyi tanımak için en güzel yoldur. Profesyonel rehberler eşliğinde orman içinde 15 km kadar yürüyüş yapanların nasıl heyecan yaşadıklarını sormak gerekir. Orman içlerinde yabani hayvan ve yabani meyvelerin varlığı tabiatın dengesinin delili olarak görenler tarafından itiraf edilmektedir.

     Gölün çevresinde ahşaptan yapılan oturma yerlerinde Araplar’ın, Türkler’den daha fazla yer işgal etmelerinden memnun olanlar var mı bilmiyorum ama Bolu Belediye Başkanının memnun olmadığını basından biliyoruz. Konuştuğumuz bazı vatandaşlarımızın tepkilerini yabana atmamak gerekir. Giderek artan yabancı sayısının çevre meselesi de yarattığı anlaşılmaktadır. Göl manzarasını sizi kendine çeken görüntüsünden biri de Nilüfer’in yeni açan çiçekleridir. Beyaz, turuncu, pembe ve beyaz renkli çiçekleri gölün içine yerleştirilen bir vazo gibi durmaktadır. Yeşilin yamacına yerleşen Gölcük maviliğiyle bazen lacivertleşen bazen de ormana inat yeşilleşen rengi gözlerinizden gönüllerinize akar. Gölün suları dağın yamacından zirvesine kadar oradan da semadaki güneşe aya ya da yıldıza inat tekmilini içine alması, tabiatın lübbü’l-lübbü olmuştur. Bolu’ya gelip Gölcüğü görenlerin buraya bir daha gelirken ellerine kalem ve defter almadan geleceklerini tahmin etmiyorum. Şimdilerde herkesin elinde fotoğraf makinaları ile çektikleri fotoğrafları yakınları ile paylaşmaları, güzelliklerin bölüşülmesine vesile olmaktadır. Gölcük çevresine kar mevsiminde gelenlerin farklı bir manzara ile karşılaşacaklarını tahmin edebiliyoruz. Şimdilerde dağın zirvelerine doğru yeşilin tonları ile sarı turuncu renkler arasındaki yarış bir müddet daha devam edeceğe benzemektedir. Bazan renkli bir kuşun kendi renginden olan bir yaprağın altına gizlenmesini ancak yanından geçerken uçup gittiğini görünce farkına varabiliyorsunuz. Yabancılar içinde Araplar fazlaca yer almaktadırlar. Tabelalardaki Arapça bilgi yazıları da bunu göstermektedir. Ancak, vatandaşlarımızın ortak şikayetleri Arapların hoyratça davranışları olduğudur. Para gözlü mülk sahiplerinin sattıkları arazilerin gelecekte nasıl sorunlar yaratacağını şimdiden görmek güç değildir.  

     Bolunun yemeklerine ne oldu? Korkmayın kaybolmamışlar. Bolu şehir merkezinde onlarca lokanta bu hizmeti vermektedir. Eski konakların bütün özellikleri muhafaza edilerek yapılan aşevlerinin içinde yüzlerce yıllık geleneğin bütün canlılığı ile sürdürmeleri içinizi ısıtacaktır. Çorbalara tırnaklı ekmeği doğrayabilir mahalli yemeklerin tadını istediğiniz gibi çıkarabilirsiniz. Yeşilliği, kaplıcaları, düzenli ve tertipli caddeleri, trafik ışıksız kavşakları ve tadına doyumsuz mahalli yemekleri ile bir şehirden daha fazla ne beklenir? Darısı diğer şehirlerimizin başına. 12.10.2022 Bolu.