“Üç Gün Arayla İki Can… İnşaatta Ölmek Kader Değil, İhmalin Adıdır”
Elazığ’da üç gün arayla, iki işçi…
İkisi de aynı şehirde, aynı sektörde, aynı kaderin altında can verdi: Yüksekten düşme.
Bu şehirde iki ev daha karardı, iki sofra birer sandalyeden eksildi, iki anne “oğlum” diye haykırdı. Ve biz yine “kaza” dedik.
Peki gerçekten “kaza” mıydı?
Yoksa göz göre göre gelen bir ihmal zinciri mi?
Bunlar sadece haber bültenlerine düşen iki başlık değil. Türkiye’de her yıl yaklaşık 400 işçi inşaatlarda hayatını kaybediyor. Resmî SGK verilerine göre ölümlerin %32’si yüksekten düşme sonucu meydana geliyor.
Düşenin kaderi yoktur; düşenin önlenmeyen düşüşü vardır.
İş ekipmanı var mıydı?
Emniyet kemeri takılmış mıydı?
Yaşam hattı kurulmuş muydu?
Korkuluklar tamam mıydı?
Günlük kontrol formları var mıydı?
Bu soruların cevabı çoğu zaman raporlarda “hayır” olarak yer alır.
Çünkü biz hâlâ iş güvenliğini bir “maliyet”, işçiyi ise “kol gücü” olarak görüyoruz.
Denetim Yetersizse, Talimat Kâğıt Üzerindeyse, Eğitim Formaliteyse…
İnşaat alanlarında çoğu zaman aynı cümleyi duyuyoruz:
“Hocam işler yoğun, sonra bakarız.”
Ama iş güvenliğinde “sonra” yoktur.
“Birazdan” yoktur.
“Bugünlük bir şey olmaz” hiç ama hiç yoktur.
Çünkü o “bugünlük bir şeyler olmaz”, Elazığ’da iki ayrı canı aldı.
Belki de her şey bir korkuluk, bir ankraj noktası, bir uyarı, bir kontrol ile önlenebilirdi.
Belge ve Kanıtlar Çok acı olan aynı Şeyi Söylüyor
Türkiye’de İnşaat Sektörünün Somut Gerçeği Şöyle ki;
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) 2024 yılı "iş cinayeti" verilerini yayımladı.
Geçen yıl en az bin 897 işçinin iş kazaları sonucunda öldüğüne dikkat çeken ve "Her gün en az beş işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti" tespitini aktaran İSİG raporunda ki , veriler yürek sızlatıcı can yakıcı…
6331 Sayılı İSG Kanunu açık: İşveren, işçinin hayatını korumakla yükümlüdür.
İnşaat İşlerinde İSG Yönetmeliği çok net: Yüksekte çalışan işçi korunmak zorundadır.
AB normları ve OSHA standartları tek bir cümle kurar:
“Yüksekten düşme, engellenebilen bir ölüm nedenidir.”
Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yüksekten düşme “kader” olarak anılmaz.
Bizde ise her yeni ölüm aynı cümleyle karşılanır:
“İnşaatta iş kazası…”
Kaza değil. Atlanan tedbirlerin faturasıdır bu.
Kaçırılan kontrollerin, yapılmayan denetimlerin, askıda kalan sorumlulukların acı sonucudur.
Acı Olan… Bu Ölümler Yüzde yüz Önlenebilir
Bir işçiyi 30 metrede çalıştırırken ona bir emniyet kemeri vermemek, ona eğitim vermemek, yaşam hattı kurmamak, kontrol etmemek…
Bunların hiçbiri kader değildir. Nedir peki bunlar ? Bunların adı ihmaldir.
Ve her ihmalin bedelini bir aile öder.
Asıl Korkunç Olan Ne Biliyor musunuz?
Şaşırmamamız…
Evet evet Elazığ’daki İki Ölüme Ne Yazık ki Şaşırmadık…
Çünkü artık kanıksadık.
Oysa kanıksadığımız şey “ölüm” olamaz.
Her iş kazası, aslında bir sosyal yara, bir toplumsal uyarıdır.
Ve bu şehir, üç gün içinde iki kez uyarı verdi bize.
Ben bu işi yapan bir İSG Uzmanı olarak söylüyorum,
Bu yazdığım yazı bir suçlu aramak için değil;
bir sorumluluk farkındalığı yaratmak için …
İş güvenliği uzmanı olarak biliyorum ki:
Her ölüm belgelerle, yönetmeliklerle, risk analizleriyle önceden yazılmış bir senaryonun finalidir.
Ve o finali değiştirmek bizim elimizde.
Ve yine şunu çok iyi biliyorum ki;
Bu tür kazalar olunca; Yalnız Bir İşçi Değil, Bir Vicdan da Yıkılır.
Biz hangi bina için bu canları veriyoruz?
Hangi projeye feda ediyoruz?
Hangi “yetişsin yeter” cümlesi bir annenin ağıtından daha değerli olabilir?
Elazığ’daki iki gencin ardından şunu bir kez daha haykırmak gerekir:
İnşaatta ölüm kader değildir.
Önlem alınmadığında kaçınılmaz olandır.
Ve bu düzen değişmeden kimse ama hiç kimse güvende olamaz…