CEVAP UZAK DOĞU DA DEĞİL…

Batıya hayranlık bitti; şimdi yıldız Uzak Doğu . Japon felsefeleri bugün dünyayı etkiliyor.

Son yıllarda gözümüz hep Japonya’da…

Onların “bilgelik” diye dünyaya sunduğu kavramları hayranlıkla izliyoruz Sosyal medyada radyo ve televizyonda…

Oysa onların anlattığı değerler, yüzyıllardır bizim medeniyetimizin kalbinde yaşıyor.

Farklı coğrafyaların bilgeliği, aynı hakikatin peşinde: Hakikat ne peki?

İnsanı anlamak, insanı tamamlamak ve insanı hakikate ulaştırmak…

Modern insanın en büyük arayışı şu: Niçin yaşıyorum?

Kalabalıklar içinde yapayalnız, teknolojinin göbeğinde ama ruhun çöllerinde yaşıyoruz. Böyle bir çağda Japon kültürü, köklü felsefeleriyle bize bazı cevaplar sunuyor. Ne ilginçtir ki, o cevapların büyük bölümü zaten bizim inanç ve medeniyet dağarcığımızda asırlardır duruyor. Belki de unuttuğumuz hakikatleri bize yeniden hatırlatıyorlar. Japon kültürü; ölçülülük, sabır, çalışkanlık, kusurun kabulü ve dünyaya anlam katma üzerine kuruludur. Bu değerlerin birçoğu, İslam ahlakı ve tasavvufta zaten temel ilkelerdir.

Şöyle ki; japon felsefesi diye altın tepside bize servis edilen hayatını anında dönüştürecek değerler, bizim kültürümüzü oluşturan temel ilkeler olarak yüzyıllardır var zaten. Şu 6 (altı) Japon tekniğinin İslamiyette ki karşılığını sizinle paylaşmak istiyorum.

1. İkigai (Hayat Amacı – Yaşamın Anlamı)

Japonya’da: Bir insanın sabah kalkmasını sağlayan içsel anlam, hem topluma hem kendine fayda sağlama gayesi. İslamiyet’te karşılığı: “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)- “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.”

2. Shoshin (Başlangıç Zihni – Öğrenci Ruhu)

Japonya’da: Her konuda “yeniden öğrenmeye açık olma”, kibri bırakmak anlamında. İslamiyet’te karşılığı: Tevazu İlim yolunda sürekli yenilenme: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 9)“İlim Çin’de de olsa gidip alın.”

3 . Kaizen (Sürekli İyileştirme – Az Az Ama Sürekli)

Japonya’da: Küçük düzenli adımlarla gelişim. İslamiyet’te karşılığı: Tedricilik (aşamalılık),İstikrar (devamlılık):

“Amellerin en hayırlısı, az da olsa sürekli olandır.” (Hadis) İslam’ın öğretisi zaten tam da bu değil midir?

4. Gaman (Sabır, Metanet, Zorluklara Dingin Direniş)

Japonya’da: Acıya isyana değil, vakar ile dayanma. İslamiyet’te karşılığı: Sabır- Sükûnet – tevekkül-“Sabredenlerle beraberiz.” (Bakara 153)-“Allah, sabredenleri sever.”

5 .Wabi-sabi (Eksikliğin Güzelliği, Faniliğin Kabulü)

Japonya’da: Kusurun estetik olduğuna inanmak; kırılmış bir objeyi altınla tamir eden ‘kintsugi’ felsefesi. İslamiyet’te karşılığı: Dünyanın geçici, kusurlu olduğu bilinci. Mükemmelliğin Allah’a ait olduğunu bilmek. Hatanın insanı olgunlaştırması. “Kusursuzluk yalnız Allah’a mahsustur.”

6 . Kubatiori / Kiba-dori (Başkasını Taklit Etme – Kendi Yolunu Bulma)

Japonya’da: Kendini başkasıyla kıyaslama. Ağaçlar aynı hızda büyümez. İslamiyet’te karşılığı: Kıyas ve hasetten uzak durma

Japon felsefesi diyor ki: “Hayat; anlam buldukça güzeldir.” İslam ise daha öteden sesleniyor: “Allah için yaşadıkça anlam bulursun.” Biri doğudan, biri gönlümüzün tam içinden geliyor. Farklı coğrafyaların sözleri gibi görünse de, hakikatin tek bir dili var: Kendini tanı, emeğini güzelleştir, sabrını kuşan, kusurunla olgunlaş ve yaratılış gayeni unutma.

Tüm bu teknikler, ilkeler … Hayatın anlamı, kusurun öğretisi ve sabrın vakarını vurguluyor

Bizim kaybettiğimizi sandığımız değerler, başka bir kültürde yeniden karşımıza çıkıyor.

“Başkasında parlayan, bizde asırlardır var.”

Biz aslında, unuttuklarımızı yeniden hatırlama çağındayız.

Belki de ihtiyacımız olan tek şey:

Uzaklara bakarken, yakınımızdaki hakikati yeniden görmek.

Ama acı gerçek şu ki:

Biz, kendi hazinemizin bekçiliğini değil

başkasının vitrininin seyirciliğini seçtik.

Uzak Doğu bizi uyandırıyor:

“Hayatın anlamı var!” diye…

Ama bu söz bize yabancı değil.

Asırlar önce bir ses daha gür bağırdı:

“Ben sizi amaçsız yaratmadım.”

Biz o sesi unuttuk.

Onlar bize hatırlatıyor. Dönüp bir soru soralım kendimize:

Başkasında parlayana mı bakacağız, yoksa kendi içimizdeki ışığı nihayet uyandıracak mıyız?

Çünkü hakikat çoktan hükmünü verdi: Özünü unutan, hayran olmaya mahkûmdur. Özünü hatırlayan, dünyaya yön verir.

Belki de asıl mesele şu: Biz başkalarının elindeki değerleri parlatmasına hayran kalırken, kendi hazinemizin üzerini tozla kaplı bırakıyoruz.

Sonra da soruyoruz ya hep

“Neden huzur yok?”

Çünkü huzur başkasında arandıkça uzaklaşır, özümüzde arandıkça doğar ve çoğalır.

Uzak Doğu’ya kulak verelim ama, kendi kalbimizin sesini kısmadan.

Belki de yolun sonundaki cevap Japonya’da değil…

Her sabah aynada gözlerimizin içindeki ışıktadır.