DOĞRU ANLAMA SANATI

Günlük hayatımızın en kırılgan anları, çoğu zaman yanlış anladığımız anlar oluyor. Bir bakış, kısa bir mesaj, yarım bir cümle… Hepsine anlamlar yükleyip karşı tarafın ne hissettiğini anladığımızı sanıyoruz. Oysa modern psikoloji, bu konuda düşündüğümüz kadar başarılı olmadığımızı net biçimde ortaya koyuyor.

İlişkilerimizin omurgasını oluşturan şey, bir insanı gerçekten anlayabilme kapasitemiz. Bu yalnızca romantik ilişkiler için değil; çocuklarımızla, ebeveynlerimizle, iş arkadaşlarımızla kurduğumuz bağ için de geçerli. Fakat çoğu zaman “seni anladım” dediğimiz şey, aslında sadece kendi kafamızdaki bir tahmin.

Psikolojide buna empati yanılsaması deniyor: Karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini bildiğimizi zannediyoruz, ama çoğu zaman yanılıyoruz. Dahası, yanıldığımızı bile fark etmiyoruz.

Bu yanılgıyı daha net anlamamızı sağlayan önemli bir çalışma var: Eyal ve arkadaşlarının 2018 yılında yayımlanan ve 25 deneyden oluşan geniş kapsamlı araştırması, sıkça duyduğumuz “kendini karşıdakinin yerine koy” varsayımını test ediyor. Yani biriyle empati kurmaya çalışmanın, onu gerçekten daha iyi anlamaya yardımcı olup olmadığını inceliyor. Çalışmada katılımcılardan bir kısmı yalnızca karşı tarafın ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışıyor. Diğer grup ise kısa bir sohbet ediyor, yani karşı tarafı dinliyor.

Sonuç şaşırtıcı: Karşı tarafı dinleyenler, onları anlamada daha doğru sonuçlara ulaşıyor. Yani kendini karşındakinin yerine koymak, kişiler arası anlayışı artırmıyor. Hatta bazı durumlarda tahminlerimizi daha da kötüleştiriyor.

Neden mi? Çünkü “kendimizi onun yerine koydukça”, aslında kendi varsayımlarımızı kullanıyoruz. Yani zihnimizde kurduğumuz senaryoları gerçek sanıyoruz. Oysa karşımızdaki kişinin deneyimi, duygu tonu, öncelikleri, ihtiyaçları tamamen farklı olabilir. Kendi zihnimizde yarattığımız versiyonla onun gerçek zihni aynı değil.

Peki çözüm nedir?

Araştırmanın verdiği cevap çok net: Birinin zihnini daha doğru anlamanın yolu kendini onun yerine koymak (perspective taking) değil, doğrudan ondan bilgi almaktır (perspective getting).

Günlük hayatta bu, tahminde bulunmak yerine soru sormak demektir. Bir mesaj kısa geldiğinde “Bana mı kızdı?” diye düşünmek yerine, “Her şey yolunda mı?” diye sormaktır. Eşiniz sessizleştiğinde “Benden soğudu galiba” demek yerine, “Bugün seni biraz dalgın gördüm, nasıl hissediyorsun?” demektir.

Kısacası, birini anlamak için ona sorular sormak, onunla konuşmak veya ondan bilgi almak; sadece hayalimizde onun yerine geçmeye çalışmaktan çok daha etkili olmaktadır.

Günlük hayatta doğru anlama sanatını nasıl uygulayabiliriz?

1. Tahmin etmek yerine soru sormaya başlayın.
“Bence böyle hissediyorsun” yerine:

  • “Şu an ne hissediyorsun?”
  • “Seni rahatsız eden bir şey oldu mu?”
    diye sorun. Bu sorular, yanlış anlamaları büyük ölçüde azaltır.

2. Net olun ve doğrudan konuşun.
Duygunuzu tahminde bulunarak ifade etmek yerine merakınızı dile getirin:
“Galiba bana kızdın” yerine “Biraz önceki konuşmada kendimi kötü hissettim, sen nasıl hissettin?” demek daha doğru iletişim kurar.

3. Dinlemeye alan açın.
Soruyu sorduktan sonra hemen yorum yapmayın; karşınızdakinin kendi bakış açısını anlatmasına imkan tanıyın ve yargılamayın.

4. Belirsiz işaretlere fazladan anlam yüklemeyin.
Kısa mesajlar, yüz ifadeleri ya da sessizlik her zaman sizin düşündüğünüz anlama gelmeyebilir.

5. Konuşma fırsatı yaratın.
İnsanları gerçekten anlamanın en güvenilir yolu sohbet ederek bilgi edinmektir.

6. Konuşurken yansıtma tekniğini kullanın.
“Şunu demek istedin, doğru anladım mı?” sorusu hem yanlış anlamayı önler hem de kişinin duyulduğunu hissettirir.

7. Kendi duygularınızı da açıkça ifade edin.
Açıklık açıklığı doğurur; bu da karşılıklı anlamayı güçlendirir.

Sonuçta, insanları doğru anlamak büyük bir çaba gerektirmez; doğru çabayı gerektirir. Bilimin söylediği basit ama güçlü gerçeği hatırlayalım:
Anlamak, tahmin ederek değil; konuşarak, sorarak ve dinleyerek mümkün olur.

Kaynak: Eyal, T., Steffel, M. ve Epley, N. (2018). Perspective mistaking: Accurately understanding the mind of another requires getting perspective, not taking perspective. Journal of Personality and Social Psychology, 114(4), 547–571. https://doi.org/10.1037/pspa0000115