GÜZELLER BEZENMİŞ TOYA GİDERLER

Türkülerle ilgili bir sürü övücü söz söylenir. Aslında kastedilen türkü sözleridir. Türkü sözleri Türk insanının sosyal normlarını, davranışlarını, kadına ve erkeğe bakışını; sevdasını, tabiata-kȃinata bakışını; hasılı, büyük ölçüde, Türk kültürünü anlatır.

​Bundan yirmi küsur sene evvel, Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yaparken, hemşehrim ve arkadaşım Paki KÜÇÜKER (Prof. Dr.) yazının başlığındaki sözlerle başlayan türküden bahisle, sevdiğini kıskanan Türk erkeğinin bunu muhteşem bir incelikle ifade ettiğinden bahsetmişti. Doğrusu türküyü biliyordum ama pek de üzerinde durmamıştım. Paki Hoca söyleyince gerçekten muhteşem bir anlatımı olduğu; hem açık, hem de gizli bazı kodları ilettiğini gördüm. Paki Hoca da ben de derslerimizde bu ve benzeri türküleri, kendi alanlarımız açısından öğrencilere, aktarırdık.

Adapazarı’ndaki Sakarya Üniversitesi’nde 15 yıl görev yapmış; bir konservatuvar kurarak 12 yıl yönettikten sonra, dört bölümlü bir bilim ve sanat kurumu olarak gençlere emanet ederek Gazi Üniversitesi’ne geçmiştim. Orada bulunduğum yıllarda her Pazartesi günü Hacı’nın (Dr. Mehmet KARAKAŞ) “Yeşil Konak” adını verdiğimiz evinde toplanır ilim, kültür ve müzik meşki yapardık. Bu “Divan Meclisi”ne sadece akademisyenler değil, farklı mesleklerden insanlar da,zaman zaman, katılırlardı. Yeşil Konak bir kültür mahfiliydi aslında.

Geçenlerde Dr. Mehmet KARAKAŞ (Hacı) dostumuzun kızının düğünü vesilesiyle “Yeşil Konak” ekibi; Polat Ailesinin otelinde “Divan” topladık. Aziz dostlarımızAbdurrahman Polat, Davut ve Yakup Polat ile mahdumları bizi mekȃnlarında ağırladılar. Var olsunlar.

Meclisimizde Divanımızın üyeleri olan; başta Dr. Hacı Mehmet KARAKAŞ, Manas Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmet ALTINTAŞ, Prof. Dr. Paki KÜÇÜKER, Prof. Dr. Adem ONAT, Prof. Dr. İlhan UÇAR, Dr. Öğr. Üyesi Yavuz KÖKTAN, Doç. Dr. Kürşad KOCA ve bendeniz Türker EROĞLU muhteşem bir gece geçirdik. Tabii ki konumuz bilim ve sanattı. Allah hepsine sağlıklı ömür versin.

O toplantıda Paki Hoca “Güzeller Bezenmiş Toya Giderler” türküsünü hatırlattı. Bendeniz de bu türküyü yazıma konu etmeye karar verdim.

Sözler şöyle:

GÜZELLER BEZENMİŞ TOYA GİDERLER

SİZLERE EMANET YAR OYNAMASIN

BEN BÜLÜREM RECA MİNNET EDERLER

YENGÜLLÜK EDİP (AY BALAM) TEZ OYNAMASIN

DÜŞMANLAR OTURMUŞ BİZE BAKARLAR

GONCA GÜLLER AL YANAĞA TAKARLAR

SONRA SÖYLER BAŞIMIZA KAKARLAR

DODAĞIN ALTINDA DİL OYNAMASIN

BEN SENİ SEVMİŞEM SEVGÜLÜ YARİM

SİZLERE GURBANDIR BU ŞİRİN CANIM

DEMİREM OYNAMASIN OYNASIN HANIM

KARA KAŞ ALTINDA GÖZ OYNAMASIN

Birinci bendin birinci mısraında güzel, bezenmek ve toy ifadeleri var. Buradaki güzel ifadesi doğrudan doğruya kadını ifade etmektedir. Bezenmek ise kök anlamı işlemek, nakşetmek olsa da, daha çok bezek işinin uygulanması anlamına gelmektedir. Ancak bu mısradaki bezenmenin esas anlamı donanmaktır. Toya gidecek kızın nasıl donanacağı gelenekte bellidir. Baş bağlamasının, kıyafetinin, ayakkabısının, kemer ve benzeri aksesuvarlarının nelerden oluşacağı ve nasıl giyilip, takılacağı bellidir. Yani kastedilen günümüzde düğüne giden kadınlarımızın yaptığı süslenme değildir.

Bugün düğün, eğlence ve şenlik anlamında kullanılan toy, geçmişte “Devlet Meclisi” anlamına gelirdi. Bu meclis yılın muayyen zamanlarında, geniş katılımlarla toplanır; toplantılarda devlet ve milletle ilgili önemli kararlar alırdı. Bunlardan biri de yağmalı toy idi ki, bugünkü “Toy” anlamına yakın bir toplantıydı. Çünkü Hakan veya Kağan kendi mallarını katılımcılara yağmalatıyor (onlara hediye ediyor) ve eğlenceler yapılıyordu. Devlet meclislerinin küçüğü derecesindeki Toy’lar; Boylar (Uruglar Birliği) ve Uruglarda(Aileler Birliği) da yapılmış; bugünküne benzer devlet yapısına geçilince bu toylar devlet otoritesi dışında ahalinin kendisinin oluşturduğu meclisler haline gelmiştir. Birer “Divan Meclisi-Toy” olan bu kuruluşlar zamanla “Ârifȃne”, “Ferfene”, “Erfene”, “Âhi Meclisi”, “Yȃren Meclisi” haline dönüşmüştür.

İkinci mısrada, toya gitmesine izin veriyorum ama, yârimin oynama iyi olur, oynamasın. Sorumluluk sizin diyor. Ancak ben bilirim, rica minnet ederler ise yengüllük (hafiflik)edip de tez oynamasın. Yani oynamaya bahane arıyormuş gibi, hemen oyuna kalkmasın. Biraz ağırdan alsın.

Düğünlerde, özellikle oynamaya kendiliğindenkalkmayan kadınlar, kollarından tutulup meydana çekilerek oynatılmaya çalışılırlar. O da bizim Elȃzığ ağzıyla “Kȃgız anam ben bilmim ha” diyerek istemeye istemeye oyuna kalkar ama öyle bir döktürür ki meydanı kimselere bırakmaz. Keza erkeklerde de usta oyuncular böyledir. Ağırdan alırlar…

İkinci bentte bizi kıskanan, bize düşmanlık edenler bizim açığımızı ararlar. Öyle bir gülümserler ki yüzlerine gonca gül takmış gibidirler. Aslında alaycı ve sahte bir gülümsemedir bu. Gülümseyerek bakarlar ama, sonra laf-söz edip başımıza kakarlar. Bu sebeple oyuna kalkmış olsa bile diline, çenesine sahip olsun; naralar atmasın, çok ve boş konuşmasın. (Dodağın altında dil oynamasın.)…

Üçüncü bentte, ben bütün bunları, yârimi çok sevdiğim ve sizlere de değer verdiğim için söylüyorum. Canım sizlere fedadır. Ama oynarsa kara kaşının altındaki gözünü oynatmasın. Yani sağa sola bakmasın, yanlış anlaşılır. İşmar ediyor derler.

Aslında Âşık, sevgilisinin oynamasını istemiyor ama öyle tembihatlarda bulunuyor ki, dönemin geleneğini, örfünü, kalıp davranışlarını, felsefesini anlatıyor âdeta.

Bugün için hoş karşılanır veya karşılanmaz ama, biliyoruz ki, geçmişten günümüze kadınlar kendi aralarında oynuyor olsa dahi; eğer “ekelmemiş” (olgun yaşta değil) iseler kalça, göğüs sallamaksızın, gelenekteki tabiriyle “Hanım Hanımcık” oynarlar.

Evet bu türkünün sözleri olan manzumeyle ilgili, farklı açılardan bakılarak, daha birçok şey söylenebilir ve hatta hakkında bilimsel bir kitap dahi yazılabilir ama şimdilik bununla iktifa edelim ve Trabzon’dan derlenen bir türkünün muhteşem sözleriyle yazıyı tamamlayalım.

GEMİLER GİRESUN'E

YAR OLAYIM SESUNE

BİR DAHA VURAYIDI

NEFESUM NEFESUNE

Sağlıkla kalın. Türkülerle kalın…