KARBONUN FİYATI VAR: TÜRKİYE 2026’DA ETS İLE EKONOMİK DÖNÜŞÜME GİRİYOR

Kıymetli TURAN Gazetesi okurları, 2026 yılı, Türkiye’nin iklim ve enerji politikalarında kırılma noktası olacak. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM / CBAM) 2026’da tam uygulanmaya başlayacak ve Türkiye de aynı yıl ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’ni (ETS) yürürlüğe sokmaya hazırlanıyor. Bu gelişme, yüzeyden bakıldığında sadece bir “karbon fiyatlaması” adımı gibi görünse de teknik açıdan üretimi, ihracatı ve enerji stratejilerini kökten dönüştürecek bir yapısal dönüşüm anlamına geliyor.

Türkiye’nin kuracağı ETS, ilk aşamada elektrik, çimento, demir–çelik, rafineri, gübre ve alüminyum gibi yüksek emisyonlu sektörleri kapsayacak. Bu sektörlerin toplamı, ülke sera gazı emisyonlarının neredeyse yarısına karşılık geliyor.

Teknik olarak ETS’nin mantığı basit: Her işletmeye yıllık emisyon hakkı (kota) verilecek ve CO₂ salımı buna göre sınırlandırılacak. Fazla emisyon yapan işletme, piyasadan “izin” satın alacak; emisyonunu azaltan işletme ise fazla hakkını satarak gelir elde edecek.

Bu sistem, karbonu soyut bir “çevre yükümlülüğü” olmaktan çıkarıp somut bir maliyet kalemi hâline getiriyor.

Türkiye’nin ETS kurmasının en kritik nedenlerinden biri Avrupa Birliği (AB) ile olan ticareti. Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık % 42’si AB’ye.
AB ise 2026’dan itibaren, karbon yoğun ürünlere sınırda ek maliyet uygulayacak.

Eğer Türkiye’nin ETS’si devreye girmezse:

  • AB, Türkiye’den giden çelik, çimento, gübre, alüminyum ve elektrik için SKDM kapsamında ek karbon vergisi uygulayacak,
  • Firmalar karbon maliyetini Türkiye’de değil AB’ye ödemek zorunda kalacak,
  • Bu durum rekabet gücünde ciddi kayıp yaratacaktı.

Dolayısıyla Türkiye’nin ETS adımı, ekonomik gereklilikten doğan bir stratejik zorunluluk niteliğinde.

ETS sonrası karbon fiyatının başlangıçta 30–50 €/ton CO₂ bandında oluşması bekleniyor. Bu seviyede bile bazı sektörler için dramatik etkiler söz konusu:

· Çimento: Türkiye’nin ihracata dayalı çimento sektörü en yüksek maliyet baskısını yaşayacak. Ortalama bir çimento fabrikası yıllık yüz binlerce ton CO₂ salıyor; karbon maliyeti milyon € düzeyine çıkabilir.

· Demir–çelik: Yüksek fırın teknolojisi kullanan tesisler daha dezavantajlı; elektrik ark ocaklı tesisler nispeten düşük karbonlu.

· Elektrik üretimi: Kömür ve doğal gaz santralleri için karbon fiyatı üretim maliyetlerini artıracak, yenilenebilir enerji lehine bir piyasa eğilimi oluşacak.

· Gübre üretimi: Doğal gaza bağımlılık nedeniyle karbon maliyetinin doğrudan üretim maliyetine etkisi yüksek.

ETS, teknik olarak enerji yoğun sanayileri verimlilik, elektrifikasyon ve hidrojen gibi dönüşümlere yönlendirecek.

ETS’nin en az çevresel etkisi kadar önemli bir boyutu da finansal piyasalara katkısı.
Türkiye, ETS ile birlikte:

· Karbon izni alınıp satılan,

· Vadeli işlem potansiyeli bulunan,

· Risk yönetimi ve hedging araçları geliştirebilecek

tamamen yeni bir piyasa yaratmış olacak. Bu, İstanbul Finans Merkezi için de stratejik bir fırsat. Ayrıca karbon fiyatının oluşması, yenilenebilir enerji yatırımlarının geri ödeme sürelerini kısaltacak, enerji verimliliği projelerini daha cazip hâle getirecek.

ETS’nin Başarısı Neye Bağlı? Üç Kritik Faktör

1. Aşamalı Geçiş ve Ücretsiz Tahsis
İlk yıllarda sektörlerin rekabet gücü kaybı yaşamaması için ücretsiz tahsis oranlarının akılcı belirlenmesi gerekiyor.

2. Doğru İzleme–Raporlama–Doğrulama (MRV) Altyapısı
Emisyon envanteri teknik olarak güçlü olmazsa sistemin tamamı güvenilirliğini kaybeder.

3. Gelirin Yeniden Dağıtımı
Karbon fiyatlamasından toplanacak gelirlerin, düşük karbonlu dönüşüme ve AR-GE projelerine yönlendirilmesi şart.

Türkiye’nin 2026’da ETS’ye geçişi, sanayici için ilk bakışta yeni bir maliyet unsuru gibi görünse de aslında küresel değer zincirinde yerini koruması için kaçınılmaz bir adım.

ETS, doğru tasarlandığı takdirde:

· Üretimde enerji verimliliğini artıracak,

· Yenilenebilir enerjiyi daha avantajlı hâle getirecek,

· Sanayicinin AB pazarında rekabet gücünü koruyacak,

· Türkiye’yi 2053 net sıfır hedefine teknik olarak yaklaştıracak.

Kısacası ETS, Türkiye için bir “yük” değil; doğru yönetildiğinde dijital, temiz ve rekabetçi sanayinin altyapısı olacak.

Esen kalınız…