KIZILAY

     Sarı zarfı ilk defa ilkokul sıralarından hatırlıyorum. Öğretmenimizin dağıttığı sarı zarfın üzerinde beyaz zemin üzerinde kırmızı ay vardı. Altında Kızılay yazıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam ramazan ayında fitre verilmesi isteniyordu. Velilerimizi ikna ederek eve götürdüğümüz zarfın içine koyduğumuz fazla veya eksik paraları koyduktan sonra ağzını dilimizle ıslatarak kapatıp öğretmene özenle teslim etmiştik. Bu her sene devam etti. Sonraki okullarda da aynı çalışma sürmüştü. Yukarı sınıflarda eğitsel kollar arasında herkesin en çok göreve almak istediği kol Kızılaydı. Şimdilerde aynı yarış var mı bilmiyorum. Öğrenciliğimizin tatlı anıları arasında kaldı. Şimdilerde yaşadığımız felaket sonrasında herkesin dilinde dolaşan Kızılay yorumları üzücü olduğu kadar soruların ardı arkası kesilmiyor.

     1864 yılında on altı devlet Cenevre sözleşmesi çerçevesinde Kızılhaç teşkilatını kurmuştur. Buna mümasil Osmanlı devleti de 1865 yılında Cenevre sözleşmesini imzalamıştır. 1867’ de Paris’ te düzenlenen sağlık sergisine ve Kızılhaç Sıhhıye Konferansı’na Mekteb-i Tıbbıye’den Miralay Abdullah Bey temsil etmiştir. 1868 bir taahhütname imzalanarak Mecrûhîn ve Marzâ-yi Askeriyye İmdad ve Muavenet adı ile resmen kuruldu. Millî ve milletlerarası bir kurum olarak temeli bu şekilde atıldı. 14 Nisan 1877’ de II. Abdülhamid bu cemiyetin faaliyetlerini beğenmeyerek yeni bir cemiyet kurdurdu. Salibiahmer’e karşılık Hilaliahmer cemiyeti kuruldu. Kırmızı ay beyaz zemin üzerine işaret olarak kabul edildi. Müslüman milletlerin sembolü hilaldir. Hilal bir demek Allah bir ayrıca Hilal harfleri ile Allah harfleri ebced hesabı ile 33 rakamına delalet eder. Bunlar elbette semboliktir. Sembolün Hilâl olması üzerine uzun süre Kızılhaç’ a kabul edilmemiştir. 1907 senesinde Londra’daki konferansta Hilâl amblem olarak kabul edilmiştir. Ancak her yeniliği kendimize uydurmak gibi bir geleneğimizde vardı. Vardı diyorum çünkü yüz kırk altı seneden beri milletin göz bebeği Kızılay 1877-78 Rus savaşında dokuz seyyar hastane kurmuş 25 000 yaralıyı İstanbul’a taşımıştır. 1897 yılında Yunan savaşında da iki hastane vapuru kiralamış yaralıları İstanbul’a taşımıştır.

     Sonraki zamanlarda cemiyet kendisini geliştirmiş ve ilk kongresini 13 Nisan 1912 gerçekleştirmiştir. Başta Trablusgarp olmak üzere Balkan Savaşları, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında şehitler vererek en ön cephede yardıma koşmuştur. Birinci Dünya savaşı ile birlikte cemiyet yurt içinde de şubeler açmıştır. Avrupa’daki bazı elçiliklerde temsilcilikler açıldı. Cemiyet kurslar düzenleyerek istihdam yaratmıştır. Hamiyetperverlerin yardımı ile topladıklarını amaçları uğruna harcamıştır. Erzurum, Erzincan, Samsun, Gelibolu, Şarköy, Tekirdağ, Medine, Beyoğlu, Taksim, Galata, Cağaloğlu, Kadırga ve Dârüşşafaka’da hastaneler açtı. İmdat mevkileri, misafirhaneler kurarken kiraladığı gemilerle yaralıların tedavisi için kullandı. Savaş göçmenleri için İstanbul’ da seyyar mutfaklar kurdu. 16 Mart 1920 de işgal güçleri İstanbul’ da ilk yaptıkları iş cemiyeti basmak oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında depolardaki bütün malzemeler gizli yollarla Anadolu’ya taşındı. Anlatılanlara göre 40 000 sandık Anadolu’ ya taşındı. Eşya ile birlikte doktor hemşire gibi yetişmiş insan da taşındı.

     Daha önce Hilâliahmer Cemiyeti adı Türkiye Kızılay Cemiyeti 1947 de Türkiye Kızılay Derneği adını aldı. Kızılhaç’ a karşılık Kızılay millî ve milletlerarası yardım derneği olarak büyük hizmetler yaptı.

     Kızılay zor zamanlarımızda yanımızda her zaman gördüğümüz ilk kurumdur. Kanımızla hastalara şifa olmaya maddi yardımlarımızla da darda kalmışlara derman oldu. Barış zamanlarında topladığı yardımlarla mülkler edinerek gelirlerini arttırdı. Şimdi de şirketleşerek ticaret yapmaya başlamış. Kızılay’ın varlıkları şirketlere mi devrediliyor diye aklımızdan geçmeye başladı. Kızılay yöneticileri meccanen hizmet ederlerdi. Şirketlerin varlığı ile bir istihdam kapısı mı açıldı? Son felakette çadır satmak ne demek? Kurutulmuş yemek satmak hangi mantığın aklı? Bu kadar mı çürüdük? Bütün bunların doğruluğuna inanmak çok zor. Ancak yetkililerin bunları doğrulaması acınacak bir halde olduğumuzun ispatıdır. Yabancılar felaket bölgesinde sahra hastaneleri kurarken bizim Kızılay çadırı ve yemeği para ile satıyor. Garip ötesi duygular yaşamaya başladık. Bize ne oluyor? Milletin tek ses olduğu bir zamanda göz bebeğimiz Kızılay ne yapıyor? Yok mudur Kızılay’ı kurtaracak birileri?

     Şan ve şerefle dolu bir mazi ile Kızılay son yüzyılımızın bize en büyük mirasıdır. Bu mirasın pâyimal edilmesine müsaade edilmemelidir.