1972 yılının serin bir sonbahar gününde, elimde sayfalarını her çevirdiğimde mürekkebin ağır kokusunu içime çeken “Manas Destanı” adlı eseri açtığımda, yalnızca bir kitaba değil; yüzyılların derinliğinde yankılanan kadim bir medeniyetin ruhuna dokunuyordum. Çocukluğumdan beri her kitabın sayfalarını usulca çevirir, o mürekkep kokusunu içimde fırından yeni çıkmış ekmeğin sıcaklığını hissettiğim gibi yaşarım. Bu kez de aynı büyüyü, aynı yaşanmışlığı tekrar ettim.
Elimde tuttuğum bu eser, Kırgız halkının binlerce yıl boyunca dokuduğu hayatın, kahramanlığın ve kültürün kutsal aynasıydı. Abdülkadir İnan’ın özenle, titizlikle yaptığı bu tercüme, kadim bir mirası Türkiye Türkçesine taşırken, iki coğrafya arasında görünmez bir köprü kuruyordu. Ancak, o dönemin suskunluğunda, bu yankı sınırlı kalmış, geniş halk kitlelerine ulaşamamıştı. Bu sessizlik, kültür tarihimizin derin bir uykuda olduğunu, hafızamızın yavaşça solduğunu, unutkanlığımızın acı bir yankısı olarak kalmıştı.
Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı’nın yayımladığı bu kadim eser, ne yazık ki yalnızca akademi koridorlarının soğuk taşlarında yankılanmış, halkın gündelik hayatına sızamamıştı. Sokak aralarındaki çocuk seslerine, evlerin soba başı sohbetlerine ulaşamamış; kütüphane raflarının tozlu sessizliğinde beklemişti. O yılların dar kültür ve edebiyat çevresine sıkışıp kalan bu destan, bir halkın damarlarında güçlü bir nabız gibi atmasına rağmen, bizim medeniyet hafızamızda suskun bir sandık gibi kapalı duruyordu. Kitabın hacmi o zamanlar gözüme koca bir dağ gibi görünmüştü. Manas ve manasçılığın hâlâ yaşadığını ise, ancak yıllar sonra, çok uzaklardan gelen bir yankı gibi duymuştum.
Bu sessizlik, yalnızca bir kültürel eksiklik değil; geçmişle aramızdaki köprülerin yavaş yavaş çöküşünün, köklerimizin derinliklerinde ince çatlakların oluşmasının habercisiydi. Tarih boyunca milletler, kimliklerini, inançlarını ve var oluş sebeplerini ateş başında söylenen destanlarla, gece vakti yankılanan türkülerle, dilden dile dolaşan hikâyelerle kuşaktan kuşağa taşımışlardır. İşte Manas Destanı, Kırgız halkının binlerce yılın fırtınalarından geçmiş otağlarını, dağ rüzgârıyla yıkanmış yaylalarını, savaş naralarının ardından gelen sessizlikleri saklayan; zaferin sevincini, yenilginin sızısını ve umudun direncini aynı anda taşıyan yaşayan bir hafıza sandığıdır.
Hasan Ali Yücel zamanında ise, Doğu ve Batı klasiklerinin önemine vurgu yapılırken, Türk dünyasının bu zengin edebi ve kültürel mirasının neden aynı ölçüde yer almadığı, neden sorgulanmadığı halen büyük bir muamma olarak durmaktadır. O dönemin akademik ve kültürel çevrelerinde bu eksikliğin fark edilmemesi ya da gündeme gelmemesi, belki de siyasi ve entelektüel önceliklerin başka alanlara kaymasından kaynaklanmıştır. Doğu ve Batı klasiklerinin “evrensel” kabul edilip öne çıkarılması, Türk dünyasının eserlerinin ise “bölgesel” algılanması bu durumu besleyen önemli etkenlerden biridir.
Bu nedenle, Manas Destanı gibi eserlerin sesini sadece akademide duyabilmek, kültür tarihimizdeki sessizliğin ve unutkanlığın acı bir yansımasıdır. Oysa ki, bu destanlar bizim ortak köklerimizi, geçmişimizi ve medeniyet hafızamızı canlı tutan eşsiz hazinelerdir.
Ancak biz, kültürümüzün bu büyük hazinesine gereken özeni göstermediğimiz sürece, tarihimizin derinliklerinde açılan yaralar daha da derinleşecektir. Çünkü bir toplumun destanları, onun ruhunun aynasıdır; o aynaya bakmadan kendimizi tanımamız ve geleceğe sağlam adımlarla yürümemiz mümkün değildir.
İnsanlık tarihi, nesiller boyunca birbirine anlatılan hikâyeler, paylaşılan değerler ve ortak hafızalarla örülmüştür. Her toplum, varlığını bu anlatılar ve değerler üzerinden sürdürür. İşte Manas Destanı da, Kırgızların tarihini, inançlarını, dünya görüşünü ve insan olmanın farklı hallerini kuşaktan kuşağa aktaran yaşayan bir hafıza kutusudur. Bu destan, sadece kahramanlık ve savaş anlatılarından ibaret değildir; dostluğun sıcaklığı, ihanetin acısı, sevincin ve kederin derinlikleri, tabiatın sonsuz döngüsü ve insan olmanın karmaşık renklerini barındıran zengin bir hayat manifestosudur.
Bu destan, evrenselliğiyle benzersiz bir varlıktır. Sıradan bir edebi metin olmaktan çok öte; bir halkın ruhunun damarlarında akan yaşam suyu, kültürel DNA’sının ete kemiğe bürünmüş yansımasıdır. Tarihin en derin acıları, zaferleri, umutları ve düş kırıklıkları bu satırlarda hayat bulur. Yağmurun bereketiyle kutsanmış toprakların emeği, ekimin çetin mücadelesi, savaşın karanlık gölgesi ve barışın parlak ışığı, düşmanın sinsi kurnazlığı ile dostun yüce yüceliği Manas’ın sayfalarında ustaca iç içe geçer.
Ancak, böylesine zengin ve derin bir kültürel hazine, günümüz dünyasında hak ettiği ilgiden mahrum kalmaktadır. Yeni nesillerin solgunlaşan ilgisi, teknolojinin hızlı ve yüzeysel hafızası, kültürümüzün kadim derinliklerinde derin boşluklar açmaktadır. Bu yalnızca Kırgızların değil; Türk dünyasının ve hatta insanlığın ortak bir kaybıdır. Çünkü her destan, bir toplumun aynasıdır; ona ne kadar sahip çıkarsak, geçmişimizle o kadar sağlam bağlar kurar, geleceğimizi o kadar güçlü ve kararlı inşa ederiz.
Manas Destanı’na gereken özeni göstermemek, kültürel belleğimizin erimesine, kimlik ve aidiyet duygularımızın solmasına davet çıkarır. Destanlar yalnızca geçmişten kalma hikâyeler değil; aynı zamanda geleceği şekillendiren mihenk taşlarıdır. Manas’ın sesi, karanlık tarih tünelinden günümüze uzanan parlak bir meşaledir; onun ışığında bugünümüzü ve yarınımızı daha derinlemesine kavramak mümkündür.
1972’den bu yana geçen elli üç yılın sessizliğini bozarak, Manas Destanı kültür hayatımızda yeniden varlık buldu. Bu sevindirici diriliş, Anadolu’nun tarih ve efsanelerle yoğrulmuş kadim diyarı Elâzığ’dan yükseldi. Taş sokaklarında efsane fısıltılarının yankılandığı, yürekleri misafirperverlikle dolup taşan Elâzığ, kültür sahnesinde parlayan yeni bir yıldız olarak yükseldi.
Bu parlaklığın ardında, Hazar Şiir Akşamları’nın yorulmaz öncüsü, kültürümüzün sarsılmaz bekçisi Şener Bulut’un bitmek bilmeyen azmi var. Manas Yayıncılığı’nın daracık odasında kurulan irfan sofralarında, unutulmaya yüz tutmuş kültür hazineleri gün yüzüne çıkarılıyor; eski eserler yeniden hayat bulurken, yeni ve değerli çalışmalar kütüphanelerimizi zenginleştiriyor.
Şimdi, onların bu emekleri sayesinde kütüphanelerimize eşsiz bir hazine daha katıldı: Manas Destanı’nın üç ciltlik kapsamlı baskısı. Eserin önsözünü Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sayın Sadır Caparov kaleme aldı; yalnızca destanın özünü özetlemekle kalmadı, aynı zamanda Manas’ın Kırgız halkı için taşıdığı kutsal ve derin anlamı içtenlikle dile getirdi.
Büyük yazar Cengiz Aytmatov’un takdim yazısı ise, bir milletin geleceğe umutla bakmasının nasıl mümkün olduğunu adeta bir manifesto gibi anlatıyor. Kırgız geleneğinde manasçılığın yeri büyüktür; manasçılar sadece hikâyeciler değil, canlı bir kültür taşıyıcılarıdır. İşte bu derin bilinç, bizlere de ağır bir sorumluluk yüklüyor: Geçmişimizin kıymetli mirasını korumak ve onu gelecek kuşaklara gururla aktarmak.
Manas Yayıncılık tarafından basılan bu üç ciltlik eser, Sagımbay Orozbak Uulu varyantı esas alınarak titizlikle hazırlanmıştır. Dijital çağın hızlı, yüzeysel ve görsel hafızasına karşı ortaya konan bu cesur girişim, zamanın akışına meydan okuyan bir direniştir.
Birinci cildi 595, ikinci cildi 733, üçüncü cildi ise 755 sayfadan oluşan bu kapsamlı eser, yalnızca hacmiyle değil, Türkiye Türkçesine ustalıkla uyarlanışı ve içeriğinin zenginliğiyle de dikkat çekmektedir. Ancak ne yazık ki sınırlı sayıda basılması, bu paha biçilmez kültür hazinesinin geniş kitlelere ulaşmasını zorlaştırmaktadır. En büyük temennimiz, her okulun ve kütüphanenin bu eseri bağrına basmasıdır.
Elimizde böyle eşsiz bir mirasa sahip olmak, gençlerimizi Manas’ın engin evreniyle tanıştırmak, onlara Türk irfanının derinliklerinden meyveler sunmak ve geleceğe sağlam adımlarla yürümelerini sağlamak en kutsal görevlerimizdendir.
Münevverlerimizden yöneticilerimize, kültür elçilerinden öğretmenlerimize kadar herkesi bu konuda duyarlı olmaya, Manas Destanı’na hak ettiği değeri vermeye çağırıyoruz. Çünkü Manas, yalnızca sözlü kültürümüzün yazıya dökülmüş hali değil; ruhumuzun en derinlerinden yükselen, nesiller arası köprü kuran güçlü bir çağrıdır. Onu yaşatmak, bizden sonraki nesillere bırakacağımız en parlak ışık, en sarsılmaz meşaledir.
İsteme adresi: Manas Yayıncılık Nail Bey Mahallesi, Vali Fahri Bey Caddesi Huzur İş Merkezi Kat 5/14 Elâzığ Belgegeçer; 0424 2371315 e-posta; manasyayincilik@hotmail.com www.manasyayincilik.com