ŞEHRİN MÜZİĞİ VE HÜSAMETTİN KAYA

Kâinatta her şey ritmik hareket halinde dans etmektedir. Atom çekirdeği, elektrondan kütlece büyük iki temel parçacıktan; proton ve nötrondan oluşur. Bütün nesnelerin hücrelerinde proton ve nötronların ritmik hareketi vardır. Yani kâinattaki varlıkların hemen hemen hepsi dönmekte, ahenkle hareket ederek bir devir ve deveran gerçekleştirmektedir. Bu hareketler aynı zamanda kâinatın müziğini oluşturur.

Müzik sanatı bir kevnî ayet, bir ilahî varlıktır.

Yeryüzünde, başta tabiat olmak üzere her yerde müzik vardır.

İzmir Kız Lisesi’nde Atatürk’e “Hayatta müzik lazım mıdır?” diye bir soru sorarlar.

Bu soruya Atatürk, “Hayatta müzik lazım değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir” demiştir.

Gerçekten insan hayatının her döneminde müzik vardır. Keza resimde, heykelde, mimarîde de müzik vardır. Bunların yanında köylerin, kasabaların, şehirlerin de müziği vardır. Bundan kastımız o bölge veya belde kültürlerinin müziği değildir. Bizzat resimdeki, heykeldeki gibi bir beldenin kendi örgüsündeki müziktir. Bu cümleden olarak şunu söyleyebiliriz. Şehirlerin morfolojik örgüsü kendi ahengini ve müziğini oluşturur.

Mimarlık ve müzik arasında aritmetik ve geometrik benzerlikler vardır. Müzikteki ritim, mimarinin olmazsa olmazıdır.

Bu sebeple şehirleri oluşturan mimarî yapılar şehrin müziğini oluşturur ve dahi şehrin müziğini söylerler.

Konuyla ilgili olarak “Müzik, sıvı mimarîdir; Mimarî ise donmuş müziktir.” ifadesi Goethe'ye atfedilir.

Şehrin müziğini yalnızca mimariye bağlarsak Goethe haklı olabilir. Ancak şehrin müziğini yalnızca mimari oluşturmaz. Binaları, sokakları, caddeleri, çarşıları, hanları, hamamları yanında insanları da şehrin müziğini oluşturur.

Bu unsurların her biri birer ezgi, her biri birer notadır.

Elazığ’ın insan ezgileri veya ezgi insanlarının neredeyse tamamı göçüp gittiler. Bünyamin EROĞLU (Böyük Abe), Ahmet Tevfik OZAN, Sami YETGÜN (Sami Baba) gibi…

Elazığ’ın ezgi insanlarından biri de Hüsamettin KAYA’dır.

Ben kendisini tanıdığımda Elazığ Halkevi yönetimindeydi. Sonrasında Başkan oldu. Hem Halkevleri Elazığ Şubesi’nin Başkanı, hem de Halkevleri kapatılınca kurulan EFTUD’un başkanlığını yaptı. Gazeteciliği, sosyal yönü ile Elazığ’ın sevilen simalarından olan Hüsamettin KAYA, Bendeniz Biyoloji Bölümü’nde okurken bizim “Biyoistatistik” hocamızdı.

Yurt içi festivallerde, şenliklerde bir arada olduk. İlimizde gerçekleştirdiğimiz “Telgrafçı Akif” ve “Hafız Nuri İri Güllü” önemli etkinlikler ile Elazığ Harput Festivalleri onun başkanlığı döneminde gerçekleşti.

Sadece sosyal yönüyle değil kıvrak zekâsıyla da bilinen Hoca ile esprili ve eğlenceli bir adam olması hasebiyle de Elazığlıların sevgilisi olmuştur. Biz de arkadaşları olarak onunla güzel günler geçirdik ve bir çok hatıramız oldu.

Akademisyenliği yanında Elazığ’ın sevilen bir siması, Elazığ şehir ahenginin değeri yüksek bir notası, bir ezgisidir Hüsamettin KAYA.

Hüsamettin Hoca şimdi sağlık sorunları yaşıyor ve hastalığı yenmek için mücadele veriyor.

İnşallah hastalığı yenerek Elazığ şehrinin ezgisi, notası olmaya devam edecek.

Dua ediyoruz. Dua ediniz.