SESSİZ ÇIĞLIK
Bir kadın, susarak da bağırır aslında…
Gözlerinin kenarında biriken o titrek korku, kimsenin fark etmediği büyük bir fırtınayı anlatır. Ellerinin üstündeki morluklar, sadece darbelerin rengi değildir; o morluklar kırılmış hayallerin, yarım bırakılmış cümlelerin, susturulmuş bir hayatın izleridir.
Kadına şiddet…
Bir insanın başka bir insandan aldığı canı yakan en ağır yüklerden biri.
Ev dediğimiz yerin korunaklı bir yuvadan, bir kadının kalbinin yavaş yavaş solduğu bir karanlığa dönüşmesi.
Birinin nefesi bile olurken sevgi, başka birinin nefesi bıçak gibi kesip geçer bazen.
Oysa bir kadın, dünyanın en güçlü ışığıdır.
Bir annenin merhameti, bir eşin sadakati, bir kız çocuğunun masumiyeti, bir arkadaşın içtenliği… Hepsi aynı kalpte toplanır.
Ve hiçbir kalp, kırılmak için yaratılmadı.
Her tokat, insanlığın yüzüne atılmış bir utançtır.
Her bağırış, toplumun içine düşmüş bir çatlaktır.
Her susturulan kadın, aslında kaybettiğimiz bir gelecek demektir.
Kadına şiddet sadece fiziksel değildir;
Bir kadını görmezden gelmek de şiddettir,
Onu küçültmek de,
Onun yerine konuşmak da,
Onun kaderini çalmak da…
Kırılan bir kol iyileşir belki ama kırılan bir ruh kolay iyileşmez.
Kadın, yaşadığı acıyı bedeninde değil, en çok kalbinin en dip köşesinde taşır.
Oysa kadın, yaşamın kendisidir:
Evi ayakta tutan nefes, çocuğun gözündeki umut, toplumun kalbindeki ışık…
Bir gün tüm kadınların gözyaşlarının sebebi mutluluk olur mu?
Bir gün bir kadının sesi hiç kısılmaz mı?
Bir gün “şiddet” kelimesi her sözlüğün en dip sayfasında unutulur mu?
Bu soruların cevaplarını bilmiyorum. Ama büyük bir umutla ,yeislikten uzak olarak İnşallah diyorum.
O gün gelene kadar,
Her kadın için bir ses olmak,
Her çığlığı duymak,
Her acıyı görmek zorundayız.
Çünkü bir kadına uzanan her el, insanlığın vicdanından eksilen bir parçadır.
Ve bir kadını korumak, aslında hayatı, geleceği ve çocuğu korumaktır.