TABAĞIMIZ TEHLİKEDE

Son haftalarda Türkiye'nin dört bir yanından aynı haber geliyor: Hastanelere taşınan öğrenciler, bir anda fenalaşan işçiler, sokak lezzetleri sonrası acile koşan vatandaşlar… Sanki görünmez bir el sofralarımıza dokunuyor ve kimse bunun nereden geldiğini tam olarak bilmiyor. Oysa mesele artık sıradan bir gıda zehirlenmesinden çok daha fazlası.

Bir okul kantininde öğle yemeğini yiyen onlarca çocuk, dakikalar içinde mide bulantısı ve baş dönmesiyle yere yığılıyor. Bir restoranda aynı menüyü paylaşan müşteriler eş zamanlı fenalaşıyor. Toplu yemek verilen bir fabrikada çalışanların büyük kısmı neredeyse aynı anda hastanelik oluyor. Bu hızlı ve eşzamanlı çöküşler, uzmanların aklına tek bir soruyu getiriyor: Bu gerçekten klasik bir gıda zehirlenmesi mi?

Bakteriyel gıda zehirlenmeleri genellikle yavaş ilerler; Salmonella ya da E. Coli kişiden kişiye farklı sürelerde belirti verir. Ancak bazı son vakalarda tablo çok başka: Belirtiler dakikalar içinde ortaya çıkıyor, yoğun kusma ve bilinç bulanıklığı görülüyor, laboratuvar testlerinde ise beklenen bakteriler bulunamıyor. Bu da gözleri başka bir ihtimale çeviriyor: Kimyasal zehirlenme.

Nitekim turist bir ailede yaşanan trajik olay bunu daha da görünür kıldı. Başlangıçta “sokak yemeğinden zehirlendiler” denilen ailede daha sonra pestisit kalıntıları tespit edildi. Bu, Türkiye’deki diğer hızlı seyirli vakalar için de yeni soruların kapısını araladı: Acaba sofralarımıza fark etmeden kimyasal mı karışıyor?

Ekonomik şartların zorlaştığı bir dönemde ucuz ve denetimsiz ürünlere yönelim artıyor. Etiketsiz “ev yapımı” ürünler, kayıt dışı üretimler, sokakta hazırlanan yiyecekler ve bozulmuş gıdaların kimyasallar ile “taze” gösterilmesi riski büyütüyor. Yanlış kullanılan temizlik kimyasalları, kontrolsüz pestisit kalıntıları veya sahte katkı maddeleri, artık ihtimal değil; gerçeğe dönüşen bir tehlike.

Bu nedenle bugün yaşananları “birkaç talihsiz olay” olarak görmek büyük hata olur. Türkiye’deki gıda zehirlenmeleri yalnızca hijyen meselesi değil; aynı zamanda denetim, ekonomi, gıda politikası ve kimyasal güvenlik meselesidir.

Güvenli gıda, bir lüks değil; hepimizin hakkıdır. Soframıza gelen her lokmada ne yediğimizi bilmek ise toplum olarak geleceğimize sahip çıkmanın ilk adımıdır.