TAKVİM veya YENİ YIL

İnsanoğlu, tabiatı anlamaya çalışırken kendi sınırlarını keşfeder. Akıl erdiremediği değişimlerle karşılaştığında, kendini korumak ve geleceğe sağlam adımlarla yürümek için olaylara yeni isimler vermiştir. İşte bu isimlerden biri de takvimdir. İnsan, tabiat karşısında zayıf kaldığı anları planlamak, hayatını düzenlemek ve kendi hikâyesine bir rehber bırakmak için takvimi icat etmiştir. Böylece yalnızca kendi hayatını şekillendirmekle kalmamış, gelecek nesillere de bir yol açmıştır. Takvim artık sadece günleri, ayları ve yılları saymak değildir; zamanı kavramak, hayatın akışını anlamlandırmak ve geçmişle gelecek arasında köprü kurmaktır.

Zamanı anlamlandırma çabası, milletlerin tarih boyunca yaşadığı deneyimlerle iç içe geçmiştir. Her toplum, kendi tarihi tecrübeleriyle şekillenen bir anlam dünyasına sahiptir; bu dünya durağan değildir, değişir ve dönüşür. Savaşlar, göçler, ticaret ve kültürel etkileşimler milletleri birbirine bağlamış, hiçbir toplum kendini bütünüyle dış dünyadan izole edememiştir. Güçlü toplumlar, başka kültürlere ait unsurları olduğu gibi almak yerine, onları süzgeçlerinden geçirip dönüştürmüş ve kendilerine mal etmiştir. Bu yüzden takvimler, zamanı ölçmenin ötesinde, milletlerin dünyayı algılama biçimlerinin, değerlerinin ve kültürel birikimlerinin simgesi hâline gelmiştir.

Türkler de tarih boyunca bu birikimin izlerini taşımış, farklı takvimler kullanmıştır. İslamiyet’in kabulüyle dinî hayat Hicri takvimle şekillenmiş, devlet işleri ve ekonomi uzun süre Rumi takvim üzerinden yürütülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise Miladi takvim resmî olarak kabul edilmiş ve gündelik hayatın temel zaman ölçüsü hâline gelmiştir. Bugün Hicri ve Rumi takvimler tarihsel hafızamızın kıymetli referansları olarak yaşamaya devam ederken, günlük hayat Miladi takvim üzerinden sürmektedir.

Artık takvim bir tercih meselesi olmaktan çıkmış, hayatın doğal bir parçası hâline gelmiştir. Buna rağmen her yılın son günlerinde, takvimden çok etrafında oluşan bazı alışkanlıklar tartışma konusu olur. Türkiye’de bu tartışmalar çoğu zaman dinî hassasiyetler üzerinden yürütülür. Ne var ki yılbaşını bir eğlence vesilesi görenleri eleştirenler, kendi gündelik hayatlarını aynı takvim üzerinden sürdürmeye devam eder. Bu çelişki, tartışmaların neden her yıl tekrarlandığını açıklar.

Dikkat çekici olan, milleti yozlaştırdığı iddia edilen eğlence biçimleri arasında neredeyse yalnızca yılbaşı kutlamalarının öne çıkmasıdır. Oysa gündelik hayatta, tarihsel birikim ve inançla uyumsuz davranışlar giderek sıradanlaşmaktadır. Bu alanlarda derin bir yüzleşme yaşanmazken, yılbaşı söz konusu olduğunda yükselen sesler, samimiyet sorusunu da beraberinde getirir. Mesele gerçekten değerler midir, yoksa semboller üzerinden yürütülen geçici bir tartışma mı?

Zaman, her gün biraz daha eksilerek akıp gider; yıllar farkına varmadan geride kalır. Yeni bir yıla girerken, bu geçiş bazıları için sıradan bir takvim yaprağıdır; kimileri için ise durup düşünme, kendisiyle yüzleşme ve hayatını sorgulama fırsatıdır. İşte bu noktada, semboller yerine insanı merkeze alan bir dil kurmak gerekir. Çünkü samimiyet, yüksek sesle itiraz etmekten değil, hayatın tamamına yayılan tutarlı bir duruştan beslenir.

Takvimler, milletlerin hafızasında sadece zamanı değil, hayatı algılama biçimlerini de yansıtır. Yılın bir günü ya da bir gecesini tartışmak yerine, zamanın bütününe odaklanmak daha anlamlıdır. Değerler, semboller üzerinden değil, gündelik hayatın her anında, sessiz ve istikrarlı bir duruşla korunur. Yeni yıla girerken asıl mesele, hangi takvimin esas alındığı değil, geçen zaman içinde insan olarak neyi çoğalttığımız, neyi eksilttiğimizdir.

Belki de bu yüzden yılbaşını tartışmak yerine, zamanı daha anlamlı, daha ahlaklı ve insanî yaşamanın yollarını konuşmak kıymetlidir. Yeni bir yıldan beklentimiz; Türk milleti, İslam dünyası ve tüm insanlık için huzurun, barışın ve adaletin güçlenmesi; zulmü ve hoyratlığı meşrulaştıran anlayışların ise geri planda kalmasıdır. Takvimlerin ötesine geçmek, kendi değerlerimizi çoğaltmak ve hayatı bilinçle yaşamak, her yeni yılın asıl armağanıdır.

Takvimler yalnızca zamanı ölçmez; her yeni yıl, kendi hayatımızın yönünü sorgulama, değerlerimizi yeniden inşa etme ve insan olarak neyi büyütüp neyi küçülteceğimizi seçme fırsatı sunar. Gerçek değişim sembollerde değil, günlük seçimlerimizde, küçük ama kararlı adımlarda gizlidir. Her günün farkına varmak, hayatı bilinçle yaşamak, insan olmanın en büyük ödülüdür.