ÜÇ İLKE; SABRET, ŞÜKRET, DEVAM ET…

Değerli okurlar sosyal devlet; asgari gelir güvencesi veren, vatandaşlarını toplumsal risklere karşı koruyan, sosyal güvenlik olanağı sağlayan ve yurttaşların tamamına; eğitim, sağlık, barınma gibi hizmetleri sunan bir anlayışı ifade etmektedir. Bu vazifeler doğrultusunda gereğini yerine getirmekle mükellef olmakla beraber, gereğini yerine getirmeyenler hakkında da gerekli yaptırımları uygulamak mükelleftir. Buna rağmen son zamanlarda sosyal devlet ilkesini görmek mucize gibi bir şey oldu. Devlet vatandaşına karşı hiçbir zaman bu kadar aciz kalmadı. Özellikle eğitim, sağlık, adalet ve barınma alanında sosyal devletin aciziyeti artık inkâr edilemez boyuttadır. Şimdi teker teker kısaca bu alanlara değinelim.

Evvela eğitimle olaya başlayalım. Bu gün çocuğunuzun iyi bir eğitim alabilmesi oldukça güçleşmiştir zira jakoben kesim eğitimin paralı boyutuyla gelişmesine katkı da bulunmakta, niteliği ise bir kenara bırakmaktadır. Bu gün hangi ile giderseniz gidin paralı eğitime dayalı eğitim kurumlarını görebilirsiniz. Bu kurumlar eğitim emekçilerini sömüren, öğrencinin öğrenme ihtiyacını karşılamaktan ziyade puanını şişiren ve eğitime kar gözüyle bakan yapılanmalardır. Paralı üniversiteler de hakeza öyle. Eğitimin paralı olması sanıldığı gibi niteliği arttırmaz aksine nicelik artarken nitelik muazzam bir şekilde düşer.

Gelelim Sağlık alanına. Bir dönem çok iyi olan sağlık uygulamalarında da artık işin paraya döküldüğünü görebilirsiniz. Hani meşhur bıçak parası vardı ya işte o geri geldi. Ya muayene ücretlerine ne demeli. 2000 TL’nin altında muayene ücreti yok. Peki, sağlık danışmalığı hizmetleri adı altında üniversite hocalarının dışarıda açtığı muayenelere ne demeli? Hastaneye gelen bütün hastalar istisnasız dışarıda ki özel muayenelere yönlendirilmektedir. Hadi yönlendirilmesine göz yumdunuz niye bu fahiş muayene ücretleri takip etmiyorsunuz? Takip edilse ne olacak. Zaten özel muayenehane açılmasına göz yumuldu.

Son olarak adalet ve barınma olayına dair bazı bilgiler verelim. Bu gün Elazığlımız dâhil hiçbir ilimizde adalet ile işi olmayan vatandaş yoktur. Zira mahkemeye gitmeden çözüm üretmek yerine insanlar devlet eliyle çözümsüzlüğün içine itilmektedir. Liyakatsiz kadrolarla kararların alınması güçleşmekte ve dava süreci uzadıkça vatandaşın devlete olan güveni azalmaktadır. Memleketimiz de asgari ciddi bir davanın sonuçlanması 5 ile 7 yıl arasında değişebilmektedir. Bakıyorsunuz esasta aynı nitelikte farklı olan ama konusu neticede aynı olan birçok dava da açılabilmektedir. Davacı olduğunuz bir durumda bakıyorsunuz müşteki olmuşsunuz. Anlayacağınız adalet mekanizması can çekişmektedir. Barınma ihtiyacına gelecek olursak; ciddi yanlışların göze çarpması kaçınılmaz görülecektir. Artan hayat pahalılığının yanında kira bedellerinin düşük tutulmasının istenmesi bir yana elindeki parayla ev bulmakta güçlük çeken kiracıların durumu da görmezlikten gelinmektedir. Elazığ da m2 olarak en düşük bir TOKİ dairesinin bu gün kirası 6000-8000 TL arasını bulmuş durumadır. Bu durumda bir emekli vatandaşımızın diğer zaruri ihtiyaçlarını bir kenara koyarak ev kiralayabilmesi mümkün müdür? El cevap: Ne mümkün!

Kısaca çok zor ve güç günlerden geçmekteyiz. Bu zor günlerin bolluk gibi lanse edilmesi ve millete şükret diyenlerin bolluk ve şatafat içinde yaşaması oldukça düşündürücüdür. İsrafın çılgınca yaşandığı ama bazı kesimlerin ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çektiği bir dönemdeyiz artık.

Sağlıkla Kalınız.