Türkiye tarihinin en büyük felaketini yaşıyor, evler, ormanlar, bitkiler, hayvanlar, bahçeler yanıp kül oluyor. Yemyeşil tepeler çöle dönüyor, hala görevinin icaplarını yerine getirmek yerine, yangının sandığa yansımaması için yalan propagandadan medet umanlar var.

Yalan yangını söndürür mü? Söndürmez!

Bu felaket, yalan propagandanın gerçeğin duvarına çarpınca nasıl tuzla buz olduğunu göstermiştir.

Her yıl 230-240 orman yangını ile karşılaşan bir ülkenin on tane yangın söndürme uçağı olmaz mı? Ne yazık ki yok. Olanlar da THK karşıtlığı yüzünden hangarlara atılarak çürümeye terk edilmiş. Halbuki benzer yangınlar daha önce de oldu. O tarihlerde THK'nın erken müdahalesi, yangınların felaket boyutuna ulaşmasına engel oldu. Avuç içi kadar olan Yunanistan'ın 39, İtalya'nın 88 uçaklık yangın söndürme filoları var. ABD ve Avrupa'nın kıskandığı, hasedinden çatladığı Türkiye'nin ise tek bir yangın söndürme uçağı yok. Milletin parasıyla Cumhurbaşkanına uçaklar almış, saraylar yapmışız ama ormanlarımızı unutmuşuz.

Bir bizi kıskanan Yunana, İtalyan'a bakın, bir de bize. Millet bu hikayelerle uyutuluyor. Kimsenin düşmanı değiliz, ama kimsenin hatırı için de bu yanlışları görmezden gelemeyiz. Bu millet susa susa bu hale geldi. Parti putçuluğu bize hakikati unutturdu. Demokrasiyi oy vermekten ibaret sandık, oy vermenin mesuliyetinin oy verdiklerimizi denetlemek olduğunu, onların yanlışlarına itiraz etmemenin bizi Allah ve tarih önünde mahkum edeceğini hatırlamadık. İslam düşünürleri, partizanlık gayesiyle partilerin yanlışlarını alkışlamayı siyasi putperestlik olarak nitelendirmişlerdir. Partimin, liderimin yanlışı doğrudur demek, putperestliktir.

Her ülkede yangın çıkabilir, bu bazen sabotaj yoluyla, bazen ihmal, piknik, bazen de anız yakmak gibi sebeplerle olabilir. Nitekim bugün Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerde de yangınlar var. Ama onların hazırlıkları var. Etkili müdahale ile felaketin büyümesini önleyebiliyorlar. Tedbirlerini önceden almışlar. Orman Bakanı Pakdemirli, düne kadar ormanda çakmak yaksalar haberimiz olur diyordu. Türkiye yanıyor, iktidar aciz içinde seyrediyor. Büyük laf etmeyi bildiğimiz kadar işimizi yapmayı da bilseydik bugün bu çapta bir felaketle karşı karşıya kalmayacaktık.

Bazı çevreler, yangınları PKK'nın çıkardığını iddia ediyor. PKK bir ihanet örgütü, geçmişte turizm bölgelerinde bu tarz sabotajlar yaptı. Ancak bugün sadece Türkiye yanmıyor, Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkeler de yanıyor. Yangınların PKK'nın ihanetiyle olması kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. Ülkeyi yönetenlerin görevi, yakanı yakalamak, yangını da önlemektir. Yakanın PKK olması iktidarın sorumluluğunu daha da artırır. Birincisi istihbarat alıp önceden önleyemediği için, ikincisi yangına hazırlık yapmadığı için. Bu yangınları PKK çıkarmışsa yapılacak iş, şikayet etmek değil, bir daha onunla masaya oturmamak ve onunla çok yönlü ve etkili mücadele etmektir.

Yandaş firmalara para kazandırmak için THK'nın devre dışı bırakılması binlerce hektar ormanımızın yanmasına, milli servetimizin heba olmasına neden olmuştur. Bu ormanlar, elli yılda eski halini alamaz. Bu sadece ağaç kaybı değil, aynı zamanda iklimin değişmesi, yağışların azalması ve Türkiye'nin daha da kurak hale gelmesi demek. Bütün mesele emaneti ehil olanlara veriniz ilahi düsturundan uzaklaşmamızdan kaynaklanıyor. Hiç bir zaman ehil olanı aramadık. Ülkeye yönetici seçmek yerine, camiye imam seçiyor gibi hareket ettik. Bunca felaketten, acıdan, yanlıştan sonra arar mıyız, göreceğiz. Şunu unutmayalım, insanlar hallerini değiştirmedikçe, Allah onların hallerini değiştirmez. Düzeltmek de, bozmak da elimizde. Ya halimizi düzeltecek, yahut bildiğimizi okumaya devam ederek felaketlerimizi daha da büyüteceğiz.