Çanakkale Zaferini anlatırken şu ifadelere yer veririz, “Cevat Paşa, Çanakkale Deniz Savaşlarını yönetti. Askeri dehası sayesinde, Mustafa Kemal ile birlikte savaşın kaderini belirledi…”

Çanakkale, bir millet olarak yazılan, ‘tarihi destanın adıdır’ 03 Kasım 1914 yılı- 18 Mart 1915 yılı tarihleri arasında, ‘deniz savaşları…’ yapılmıştır.  25 Nisan 1915- 09 Ocak 1916 tarihleri arasında ise Gelibolu Yarımadasında, ‘kara savaşları…’ olarak tarihe yazılmıştır.

Deniz Savaşlarında İtilaf Devletleri Donanmasına ait, döneminin üstün teknoloji ile donatılmış, “Ocean, Bouvet, İnflexible, Agamemnon, Goulois, Souffren zırhlıları savaş dışı bırakılacaktı!”

Çanakkale Boğazı, “itilaf devletlerinin 7 büyük savaş gemisine mezar olacaktı…”

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin kahraman komutanı kimdi?

O Komutan, Elâzığ Şehrinden, TBMM 2. Dönem (11 Ağustos 1923- 26 Haziran 1927)  Milletvekili olacak, ‘İsmail Cevat Çobanlı Paşa…’

Çobanlı Paşa, aslen Arapgirlidir. “Arapgir İlçemizin Çobanlı Mahallesi…” Kahraman Paşa’mızın ismiyle anılır. Cevat Çobanlı Paşa, “Kayı boyuna mensup Oğuz Türkleri tarafından kurulan Çobanoğulları Beyliği’nin kurucu aşireti Çobanoğullarına dayanmaktadır!”

18 Mart 2024vtarihinde, Cevat Çobanlı Paşa’nın, Arapgir ’de bulunan tarihi konağında, ‘tarihi bir daha yâd etmek isterdim…’

Çobanlı Paşa, 1870'te İstanbul'da doğdu. Müşir Şakir Paşa'nın oğludur. 1888 yılında girdiği Harp Okulu'ndan 1891 yılında Üsteğmen rütbesiyle mezun oldu. 1892 yılında girdiği Harp Akademisi'ni 1894 yılında birinci olarak bitirdi ve Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. 1894-1900 yılları arasında "Padişah Yaveri" sıfatıyla Maiyet-i Şer'iye Erkan-ı Harbiye’sinde görev aldı

Bundan sonraki hayatı, “Balkanlarda, Çanakkale’de, Galiçya Cephesinde… Çok önemli askeri görevler üstlenecekti... Filistin Cephesinde de Cevat Çobanlı Paşa’yı görmekteyiz.

İstanbul’un işgal yıllarında, “Malta’ya sürgün edilenler arasında yer alacaktı!” Bu millet için büyük acıların yaşandığı yıllardır. Kahraman bir asker olarak, ‘mücadele azmini hiçbir zaman kaybetmedi…’

Bir dönem milletvekilliği yaptıktan sonra tekrar, ‘ordudaki görevine döneceklerdi…’ 13 Mart 1938 tarihinde Hakk’a ruhunu teslim edeceklerdi.

 Cevat Paşa’nın derin bir tefekkür dünyası vardı. Paşa’nın gördüğü rüya birçok eserde de yer almıştır. Bizler tekrar Çanakkale’ye dönelim. Savaşın o atmosferine kendimizi verelim;

Cevat Paşa’nın rüyasında bir ses duyar ve o ses denizin üzerine bakmasını ister. Cevat Paşa denizin üzerine baktığında;  “Denizin üzerini bir nur cümbüşü arasında ‘kef’ ve ‘vav’ harflerini görmesi...”

Ve o sesin ertesi gün; “Ey Cevat depolardaki 26 mayını denize döşe…” Ve, hadiseler bu bağlamda gelişir; “Nusret Mayın Gemisi ile Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasında, gece yarısı her biri tekbir ile mayınlar suya salınır..”

İngiliz kumandan ve tarihçi Hamilton ne diyecekti; “Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz gökten inen güçleri müşahede ettik…”

Muhammet İkbal’in o gördüğü rüya ve o hali, Pakistan halkına anlatırken yaşadığı harikulade hal… Allah Resulü, Ümmeti için en güzel hediye olarak Çanakkale’de, dökülen kanları bir mahfaza içerisinde götürüyordu!

Elbet, Çanakkale sadece sözlerle ifade edilebilecek sade bir zafer değildi! Onun bedelinde, tarihin geleceği, İslâm’ın nurani ışıkları, Türk’ün Kur’an da ve hadislerde de ifadesini bulan imtihanı vardı. Ezan susmayacaktı, bayrak inmeyecekti, aynı zamanda ibadetlerin şartı durumunda olan hürriyet güneşi sönmeyecekti! Vatan coğrafyasına namahrem eli değmeyecekti!

Çanakkale, bu milletin ödediği belki de, tarihin en büyük, en ağır bedeliydi!  Tek kelime ile özetlersek; tarihini bilmeyenin; kendi tarihi güzelliklerine inanmayanların coğrafyasını başkaları yazar!

Aklımız, şuurumuz, izanımız, idrakimiz, ruhumuz artık tamamen Çanakkale’yi tefekkür etmelidir! Öyle ki, Çanakkale’yi Anadolu biliriz! Bu büyük zaferin mayası, Anadolu’da çalınmıştır.  Bu zaferi müşahede eden Allah dostları, büyük mütefekkirler; Allah Resulünün mübarek ellerinin dokuz asırdır İslâm’a bayraktarlık yapan bir milletin elleri üzerinde olduğunu; savaş boyunca meydana gelen o harikulade, fizik ötesi hadiselerin cereyanı ile bir nevi haberdar ediyorlar!

Çanakkale’de, ‘sahabe meşrepli’ gül kokulu rayihalar yayılıyor!. Bakışlar, ‘ölmeden önce ölme sırrında’ fedakarlığın en zirve noktasında! 

ÇANAKKALE; Sen Anadolu’ya türbe/Arzın üzerinde seccade/Bir hurma çubuğu gibi/ Kıvrılmış, başında duruyor, hilal

ÇANAKKALE; Yedi iklim sende mahşer/Hesap vermekte bütün şer/Ne güzel imtihan yerisin.

Evet, Çanakkale’de artık tarihin seyri bir anda değişiyor. Burada yakılan, ‘hürriyet kıvılcımı.’  bütün İslâm âlemini sarıyor/ sarmalıyor! Çanakkale’nin, nasıl bir ateş çemberi olduğunu; tarihin en dar boğazından bu milletin; ‘takva.’ elbisesiyle nasıl yüz akı ile çıktığına tarih şahadet ediyor!

Ecdadımız, ‘uyuyan nesli uyandır’ diyor. Ve hakikatlerden uzak bir şekilde, ‘yaşamak maskaralıktır’ ikazı ile sürekli karşı karşıya olduğumuzu da söylemek isterim… Çanakkale’yi, ruhani âlemiyle birlikte tefekkür ederek okumalıyız… Çanakkale, Anadolu’dur… Çanakkale, Kafkaslardır, Balkanlardır, Âlem-i İslâm’ın mukaddes mi, mukaddes zaferidir. Selâm olsun, şehitlerimize, gazilerimize…