Toplumlar, tarihleriyle, sembolleriyle ve ortak değerleriyle var olurlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin en güçlü ortak değeri, tartışmasız biçimde Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ne var ki son yıllarda, bu değere yönelik bilinçli ve sistematik bir itibarsızlaştırma çabası dikkat çekiyor. Bu çaba, kimi zaman “fikir özgürlüğü” perdesi altında, kimi zaman da “alternatif önderlik” söylemleriyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Ancak unutulmamalıdır ki Atatürk’e yönelen her saldırı, Türk milletine yönelmiş bir saldırıdır.

Atatürk’e saldırmak, aslında Cumhuriyet’in temel sütunlarını hedef almak demektir. Çünkü o sadece bir asker ya da siyasetçi değildir; bir medeniyet kurucusudur. Kadınların seçme ve seçilme hakkından, laik eğitime; bilimin rehberliğinden hukukun üstünlüğüne kadar her ilerleme onun vizyonuyla şekillenmiştir. Bu değerlere saldırmak; Türk kadınının özgürlüğüne, Türk gencinin umuduna, Türk adaletinin bağımsızlığına saldırmaktır. Yani Atatürk’e saldırmak, Türk milletinin bizzat kendisine saldırmaktır.

Bir toplum, kurucu lideriyle terör örgütü başını aynı kelimeyle anmaya başlamışsa, o toplumun tarihsel bağlarıyla oynamak isteyen bir akıl devreye girmiş demektir. Bu, bilinçli bir psikolojik harekâttır: Milletin hafızasını silme operasyonudur.

Bir milletin hafızası zayıfladığında kimliğini kaybeder. Bugün Atatürk’ü küçümsemek, karalamak ya da “geçmişte kalmış bir figür” gibi göstermek isteyenler; aslında onun simgelediği bağımsızlık, akıl, modernleşme ve milli irade değerlerinden rahatsız olanlardır. Atatürk’ü yıpratmak, milleti yeniden güdülebilir hale getirme projesidir. Oysa Atatürk, bireyi özgür kılan, yurttaşı özne haline getiren bir düşüncenin adıdır. Ona yapılan her saldırı, aslında özgür birey olma hakkımıza zincir vurma girişimidir.

Atatürk’ü savunmak ideolojik bir tercih değil, bir vatandaşlık görevidir. O, sadece geçmişin değil; bugünün ve geleceğin de teminatıdır. Onun fikirleri, kişisel tapınmanın değil, ulusal birliğin mayasıdır. Birileri “Atatürk devrini tamamladı” diyorsa, aslında Türk milletinin kendi ayakları üzerinde durmasını istemiyor demektir. Çünkü Atatürk demek; bağımsız yaşama iradesi demektir. Ve bu irade, hiçbir ideolojik kalıba sığmaz.

Atatürk’e yönelen saldırılar, birer “fikir tartışması” değildir; Cumhuriyet’in varlık nedenine yönelik organize bir saldırıdır. Her yurttaş, şu gerçeği fark etmelidir: Atatürk’ü savunmak, Türk milletinin varlığını savunmaktır. Unutmayalım; Atatürk’e dil uzatılan her yerde, hedef aslında Türk milletinin onuru, birliği ve geleceğidir.