Ülkemizde son dönemlerde yaşanan ekonomik krizlerden sonra nitelikli işgücü/beyin göçü hızlı bir şekilde artmaktadır. Hemen her gün ülkeden giden, gitmeye çalışan insanların hikayelerini dinliyoruz.

Özellikle eğitimli, donanımlı gençler, işsizlik önemli ölçüde artınca dışarıda kazanacağı yüksek geliri ve yaşam standartlarını da düşünerek yer değiştirmek suretiyle göç etme arzusu taşıyor.

Beyin göçünün en önemli sebepleri ekonomik ve siyasi istikrarsızlıktır. İktisadi sıkıntı, yüksek enflasyon, ötekileştirilme, otoriterleşme ve dışlanma beyin göçünü etkilemiş durumdadır. 

Hemen her alanda her meslek grubunda bu göç arayışı yaygınlaşmakta. Türkiye'de Hemşireler Derneğinin 8 bin hemşire üzerinden yaptığı ankette, 7 bin kişi net bir şekilde yurt dışına gitmek istediğini söylüyor. 

2022’de emekliye ayrılan veya istifa eden doktor sayısı 10 bini bulmuştur. Türkiye Tabipler Birliği’nin raporlarına göre de 2022’de iyi hal belgesi alarak yurt dışına giden pratisyen ve uzman doktor sayısı 2685 kişi olarak ifade ediliyor. Akademik Dayanışma platformuna göre de 12 bin civarında akademisyen yurt dışına yerleşmiştir.

Uluslararası yolsuzluk algı endeksinde Türkiye 2021 de 54. sırada iken, 2022 sonunda 101. sıraya düştüğü görülmektedir. Bütün bunlar karşımızda ciddi bir meselenin olduğunu gösteriyor. Ülkece yetiştirdiğimiz donanımlı, birikimli insan sermayemizi kaybediyoruz.

Yazılanlardan ve görüntülerden izlediğimiz kadarıyla ülkenin suç örgütlerinin geçiş güzergahı ve havuzu haline getirilmek istenmesi son derece üzücü ve utanç vericidir.

Suç örgülerinin sokakta, işyerlerinde güç savaşı adı altında korku ve panik yaratmaları toplumu tedirgin ettiği gibi, devlete ve hukuka olan güveni de sarsmaktadır. Silahların patlamadığı, ölümlerin olmadığı gün yok gibidir. Can ve mal güvenliğinin kalmadığı bir ortamda huzur kalır mı?

Kadınların, çocukların, gençlerin huzur ortamı içinde güvenle sosyal hayata katılmaları, ailelerin endişe duymadan, gözleri arkada kalmadan müesses devlet nizamına güven duymaları gerekmez mi?

Türk lirasının değer kaybı, yaşanan yüksek enflasyon, sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi derinden etkilemiştir. (Kitap, sinema, tiyatro, geziler, taziyeler, düğün, nişan, ağırlama, ziyaret vs.) gibi.

Bizi toplum halinde bir arada tutan değerlerin giderek yerini bireyselliğe terk etmesi, gelenek ve göreneklerimizin aşınmasına büyük zararlar vermektedir. 

Yüksek enflasyonda dünyada ilk 6 sıradayız. Savaş halinde olan Ukrayna'da yüzde 21, Rusya’da yüzde 16’dır enflasyon. Türk Lirası son 10 yılda dolar karşısında %75 değer kaydederken, son 10 yılda 357 bin konut yabancılara satılmış, 250 bin dolar karşılığında vatandaşlık verilmiştir. 

Ev hayali dahi kuramayan, öz yurdunda garip, kiracı-ev sahibi kavgasıyla sosyal patlama yaşayan bir toplumda huzur ortamı kalır mı?

Temmuz 2022’de 8.500 lira olarak belirlenen asgari ücretin dolar karşılığı 455 dolardı. 2023’te 11.400 lira olarak belirlene asgari ücretin dolar karşılığı 420 dolar seviyesine düştüğü bir gerçektir. Alım gücü günden güne eriyor.

Türk- İş'e göre açlık sınırının 13.334 TL, yoksulluk sınırı 43.433 TL olarak ifade edildiği bir ortamda 7.500 TL maaş alan büyük bir çoğunluğun sorunu her geçen gün büyümekte, sosyal doku çözülmektedir. 

Türkiye’deki kaotik ortamın yerini, bir an önce huzur, güven ve refah ortamına bırakması sağlanmalıdır. Ötekileştirme ve kutuplaştırma politikaları vatandaşlarımızı, özellikle de gençlerimizi olumsuz etkiliyor. Beyin göçünün dışarıya kaçması değil; ülkede kalması, üretmesi, bilime, teknolojiye katma değer katması sağlanmalıdır. 

Sözün özü olarak beklentimiz ve temennimiz ülkede siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması, güven ortamının oluşması, mutlu ve güvenli bir Türkiye'nin bölgede ve dünyada layık olduğu konuma gelmesidir. Türkiye’den ümidi ve beklentileri kesilen gençliğin yeniden kazanılması şarttır.