1800’lü yıllardan sonrasında, Harput’ta; “22 Mahalle…” bulunuyor!

Bunlar arasında, “Ağa Mahallesi, Alaca Mescit, Ahmet Bey, Cami-i Kebir, Esadiye, Ebutahir, Ahi Musa, Hoca Mescidi, Hacdar, Kara Sofu, Kozluca, Kale, Meydan, Müderris, Ortak, Sarahatun, Zahriye, Çelebi…” sayılabilir.

Evliya Çelebi, 17. yy’deki Harput seyahatinde; “yüz yirmi adet hanedan hamamları…” olduğundan söz eder.

Şemsettin Sami’nin Kamusü’l Âlâm isimli eserinde Harput’ta; “90 tane hamam, 2670 ev, 843 dükkân, 10 cami, 10 medrese, 8 Kütüphane, 12 adet han bulunduğu” yazılıdır.

Harput Valisi Mehmet Reşit Paşa döneminde, “Şehir Merkezi Mezre’ye taşınacaktır!”

Elazığ Şehrinin gelişimini, ‘araştırmacılar’ beş önemli döneme ayırırlar;

İlk kuruluş Harput; 19. yy’de Mezre’ye iniş; 1925-1950 Dönemi; 1950-1975 Dönemi; 1975-1998 Dönemi…”

Vali Reşit Paşa Döneminde Hüseynik’te Kışla yapılacak, Ordu Müşavirliği için Sarayatik Mah. ’de Konak satın alınacak.  Elazığ Şehrinin tarihi gelişiminde, 1875 yılında müstakil mutasarrıflık,

1879 yılında vilayet haline getirilerek Mamurat’ül Aziz adını alacak ve ordu müfettişliğinin merkezi olacaktır…

Sarayatik ile Çarşı Mahallesi, şehrin mezradaki ilk çekirdeğini oluşturur…

1833-1876 yılları arasında; “İcadiye, Mustafapaşa, Akpınar mahalleleri…”

1876-1923 yılları arasında, “Rızaiye Mahallesi…” kurulacaktır.

Bu tarihlerden itibaren de, “İzzet Paşa Mahallesinin…” gelişimini görüyoruz.

Şunu hemen ifade etmeliyim; “İzzet Paşa ve Nail Bey Mahalleleri; Birbirlerini dikine kesen iki katlı cumbalı, Avlu içerisinde, şadırvanlı, gül kokulu cazip mekânlarıyla…” 

Cumhuriyet Döneminin ilk mahalleleridir…

1927’lerde, Elazığ’ın merkez İlçe Nüfusu; “19 bin 216’dır” Bu tarihte, Elazığ Şehrinin “7 mahallesi” bulunmaktadır. 1927 tarihinde; (İstanbul 741.148, İzmir 170.989, Ankara 122.720,

Adana 76.473, Bursa 72.187, Gaziantep 50.965, Konya 52.093)

1927 yılında; Elazığ’da toplam “587 işyerinin 317’si tarıma dayalı sanayidir” Bu iş yerlerinde toplam olarak, “bin 350 işçi…” çalışmaktadır.

Şehirdeki sanatkârlar rakamlarla verirseniz; 73 yemenici, 8 debbağ, 23 demirci, 21 Sobacı, 12 bakırcı, 2 şekerci, 7 kuyumcu, 19 marangoz, 31 kunduracı, 12 saraç, 48 terzi, 6 saatçi, 7 tüfekçinin bulunması (Karaboran,1990,102,104)

 

Bundan sonra neler yapılabilir?

Mahalleler, Şehirlerin kimliğinin oluşmasında; ‘kökleri tarihin derinliklerine giden…’

Kadim mekânlar olarak anılırlar… Şehirlerin tarihleri yazıldığında; İnsanlar, mekânlar, çeşmeler, çarşılar, sokaklar, mahalleler kimliğin dokusudur!

Şehrin yeşil dokusunu bozmadan imar etmeliyiz… Ankara’da, ‘Hamamönü…’ dün ve bugününe baktınız mı? Ankara Kalesi ve Hacı Bayram Veli Camisinin bulunduğu Semt…

Ankara, ‘Dikmen Vadisi…’ mutlaka gezilmelidir Ne için derseniz?  Yığinki (Aksaray) Mahallesi için efendim… “Şorşor Deresi…” ve çevresi, “Dikmen Vadisi siluetinde niye olmasın?”

Tarihi Kimlik taşıyan mekânlar, ‘Hamamönü…’ mantığıyla restore edilmesin?

Bizler, şehirlerimizi; ‘tarihe yolculuk yaparak inşa etmeliyiz’ Tarih Kavramı, ‘sıcak bir yorgan gibidir’ Köklerine inildikçe, ‘kendi aynanız daha da netleşir’

Eski Elazığ’ın özlemindeyiz… Mahalleler daha sıcak, daha candan, daha içtendi…

Mahallenin, ‘Aksaçlıları, Bilge Kişileri’ vardı! Onlara danışılır, onlarla önemli konularda istişare edilirdi. ‘Mahalleli…’ yakınlık belirten bir sıfattı… Komşuluk ilişkileri çok güçlüydü…

Acılı, sevinçli günler paylaşılırdı… Sokaklar, çocukların oyun alanıydı, bir nev’i…

Elazığ’ın birçok ünlü futbolcusu; ‘o sokaklarda yetişmişti’ Okul arkadaşlığı mı? Daha candan, daha yakındı insanlar. “Bilen, bilmeyene öğretirdi…” Mahalleli, ‘fakirini, yoksulunu, başı darda olanı…’ bilirdi. Yardım ağı; manevi bir rıhtım gibiydi. Yüzlerde, ‘tebessüm’ dalga dalgaydı. Selam olsun özlemini çektiğim eski günlerimize. Mahallemin, ‘gül yüzüne…’