Oruçlu günlerdeyiz… Oruçla bir büyük ‘edep dersindeyiz…’

Kalp titrerken, dil ikrar rüknünde! Bu hal, elbette ki Mevla’mızın bizlere bahşettiği nimet, bizlere manevi servet vergisi! Ramazanlı günlerde, zamanın sulh ve sükûna hicretini birlikte yaşıyorsunuz.  Saf bağlamış gönüllerin hasreti dudaklarda okunuyor.  Hasret dedik ya, gün batımında öyle fırtınalar kopuyor ki, nefsiniz bir yudum suda hüsrana uğruyor!

Oruç, bizlere hal ve davranış dersi veriyor. O dersin gayretinde, ‘kötülüklere kalkan’ olan bir haleti ruhiye içerisine giriyorsunuz!

Ve bir seferberlik ilanı, ‘zayıflara kol kanat geren…’ ihtişamlı yürüyüş! 

Ne muazzam bir adalet! Şu hayat yolculuğunda, Temmuz’un sıcağında da oruçlu oluyorsunuz, Şubat ayının ayaza çektiği günlerde de… Ve bahar mevsiminde; uyanışın ve dirilişin manevi rıhtımında… Uzayan ve kısalan günler bir ahenk ritminde! Bir manevi cihaz oruçlunun üzerinde; perde ötesi, sükûnetle açılıyor!

Oruç, bir bakıma yıkanma… Tefekkür haliyle arınma… Gönül sofrasında, vuslata erme… Zaman, masumane bir yüreğin titreyişinde

Gözlerim aşina bir şehirde… Bir iftar vakti, ışık nehri gibi hülyalarım; “matemi bırak ey şehir, sana gülistan yaraşır” yakarışına döner dualarım! Mavi / Masmavi hülyalarımızla serilir sofralarımız… Sabır, yudum yudum içilir… Tebessüm, gönül maverasından göz halkalarına doğru yayılır…

Şiir diliyle anlatmak isterim, ‘orucu…’ oruçlunun halini…

O yüceliklerle buluşan halin karşısında saygıyla el bağlarız… Kan ve öfke ‘ben’i âdemdedir!

Öfkenin kırıldığı anı, oruçlunun o sükûnet halini tarife mecalimiz yetmez!

Oruçluya, ‘ey kahraman…’ bahtiyar insan derim. Ve edebinde, söz orucunda gönül iftar ediyor. Hakk, kuluyla; kulunun bu haliyle iftihar ediyor… Bu hale, edep haline, nefis dayanamıyor; intihar ediyor… İşte, ala-i makam!

Rahmet tecessüm etti, bu ayda… Nimet tecessüm etti bu ayda… Bereket, sağnak sağnak yağdı, üzerimize… Dudaklarımız, sevdayla ıslandı… Gönüllerimiz, dualarla yıkandı… Gözyaşlarımız, toprakla karıldı…

Ramazan ayında, su gibi akan zaman şelalesine müptela oluruz. Nasıl olmayalım ki, gecesinde rahmet sağanağına tutulursunuz… Seher vaktinin esen yellerinde; dualarla, yakarışlarla, âminlerle, dolar, dolar taşarsınız… Bu ayların gündüzünde, ‘hikmet dayanağı…’ sizlere metanet verir…        

Kâinatı ağaçla ifade ederiz… Ve insan için, ‘kâinatın soy ağacı’ deriz. Kâinat insan için var olmuş… O tefekkür halkasında, ağacı, çekirdekle, varlığın hülasası!  Cennet ve bahar, bizlere rahmet muştusu. Bahar, bir çiçek gibi… Çiçek, vuslatın nur perdesi… Oruçlu günler bizlere bahar muştusu.  Rahmet çiçeklerinin açtığı, zaman dilimidir

Şehri Ramazan dedik bu aya… “yetmiş iki millete bir gözle bakarız” İman dolu kıvılcım sinemizde har olur yanar… ‘İtikatsız ve besmelesiz hayat’ zehirle pişmiş aştan da öte, ‘şer damarlarıyla…’ beslenir. Bu ayda, bütün eşet ve kötülüklerin bağlandığı muhterem bir ay..

Bu ayda, rağbetimiz aşk ile yana dursun… Hayretimiz meşk ile döne dursun… Hasretimiz şerha şerha kanaya dursun… Seccadem, şükür niyazında alnından öper…

Şu gönül dediğiniz; ilmin şadırvanı… Şu gönül dediğiniz; hikmet değirmeni… Şu gönül dediğiniz; marifetin asumanı… Bir oruçlu gönlüyle söyleyiniz, ‘rahmete rağbet besleyen iltifatı…’ Ve insanı bir kuş kadar hafifleten, sabrın masum yürekleri…

Bütün bu hal ikliminde; “güzün bahara, yüzün bekaya, gönlün aslına dönmesiyle…” yücelikleri tefekkür halini yaşama istidadı doğar…

Ramazanlı günlerde saflar ne kadar diri, candan ve içtendir. Yüzler, Mevlaya döner… Dünya, mahşer edebine döner… Kalpler, âleme döner… Sedalar, Tevhide döner… Sema, duaya döner… Dualar, Huşuya döner… Eller, Huda’ya döner… Renkler, nur yüze döner… Fani, ebede döner…

İşte, aşk rahlesi… Hasret dolu yüreklerin inleyişi… Bu ayda ki, kazancımız o kadar feyizli ki, o kadar irfan yüklü ki… Yeter ki, farkında olalım… Günleri, zayi etmeden yakarışları bir ışık seli haline getirme adabına erelim…