Tek adam olma hırsı Türkiye'yi uçurumun kenarına getirdi. Her alanda dökülüyoruz. CB sistemine geçerken ne demişlerdi? Koalisyonlar dönemi bitti. "Artık küsurat partileri olmayacak, siyaset iki partili bir sistem üzerinden yürüyecekti" Oysa bugün iktidarın da muhalefetin de kaderi yüzde 1'lik küsurat partilerinin elinde. Türk siyaseti en büyük parçalanma ve ufalanmayı bu dönemde yaşadı, yaşıyor.

Bunun anlamı milyonları temsil eden kitle partilerinin küçük partilerin rehini haline gelmesidir. Seçim alabilmek için büyük partileri taviz politikasına mecbur eden bu durumun ileride hangi sonuçlara müncer olacağını hep beraber göreceğiz.

AKP iktidarda kalmak için HÜDAPAR, Yeniden REFAH gibi partiler ile anlaştı. Cumhur bloğu içinde MHP, BBP, DSP gibi partiler var. Düne kadar Millet İttifakını altı benzemez diye eleştirenler daha parçalı, daha benzemez bir blok oluşturdular. Bu partiler bir araya gelirlerken bazı taleplerini ortak metne yansıttılar. Mesela Yeniden Refah Partisi AKP ile 30 maddelik bir protokol imzaladıklarını söyledi. Protokolde kadını ve çocukları şiddete karşı koruyan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair yasanın kaldırılması da var. Gelen tepkiler üzerine anlaşmanın erkeği ezen -ölene kadar nafaka- ile ilgili olduğu iddia edildi Halbuki bu yasanın içinde nafaka yok. Yasada nafaka ile ilgili sadece mahkeme karar vermişse kadının talebi olmadan icra yoluna gidileceği ifade ediliyor. Yani bu yasa kadının ne kadar ve hangi süreyle nafaka alacağı ile ilgili değil. Kadına ve çocuğa yönelik şiddete karşı uzaklaştırma, koruma ve tedbir gibi konularda hükümler taşıyor. Her gün 2-3 kadının öldürüldüğü, yüzlercesinin şiddete uğradığı bir ülkede başka sorun yokmuş gibi bu meselede anlaşmaya varmak kadını yasalar karşısında zayıflatmak, korumasız bırakmaktır.

Buna kadınların ne diyeceğini 14 Mayıs'ta göreceğiz. HÜDAPAR ile hangi konularda mutabakata varıldığını ise bilmiyoruz. Marjinal fikirler uygulama protokollerine taşındıkça siyasetten beklenen sorun çözme işlevi daha da zorlaşacak, siyasetin bizzat kendisi sorun üretmeye başlayacaktır.

İktidar bloğu artık siyaset üretemediği için çareyi her zaman olduğu gibi İslam'ı kullanmakta buluyor. Ekonomiyi nasıl düzelteceğini, kutuplaştırdığı bu toplumu nasıl kucaklaştıracağını, pula dönen Türk Lirasına nasıl yeniden değer kazandıracağını söyleyemiyor. Söyledikleri de inandırıcı değil. Ülkeyi bugüne getiren yoldan devam ederek onun neden olduğu sorunları çözmek mümkün değil.  

CB Erdoğan rakamlarla oynayarak ülkeye ne kadar büyük sıçrama yaptıklarını anlatmaya çalışıyor. Bu gibi durumlarda doğru olan şuradan şuraya geldik demek değil, biz şuradayken şu devlet şuradaydı şimdi biz onlardan şu kadar ileriyiz diyebilmektir. Sadece bir örnek rakamlarla nasıl yalan söylendiğini anlatmaya kafidir. Türkiye'nin 2022 yılı ihracatı 254 milyar dolar. Sayın Erdoğan rekor kırdık diyor.1950'li yılların başında yakılıp yıkılan ve Türkiye'nin çok gerisinde olan Güney Kore'nin 2022 yılı ihracatı 605 milyar dolar, yani bizim 2.5 katımız. İkinci dünya savaşında fabrikaları bile sökülüp Rusya'ya götürülen Almanya'nın ihracatı ise 1.375 Milyar Euro. Yani bizim altı katımız. Üstelik bu ülkelerin ticaretleri açık vermiyor, fazla veriyor. Gerimizden gelenlerin hepsi bizi geçmişken ihracatımız şu kadar oldu diye övünmek toplumu aldatmaktır. Önemli olan bizim gerimizde olanların bu süreçte nereye gittikleridir.

Zor bir seçime giriyoruz. Ülkenin bu yağma ve yalan düzeninden kurtulması, sefaletin son bulması, adaletin avdet etmesi hep seçim sonuçlarına bağlı. Kısacası 14 Mayıs'ta ya yalan ve talan düzenine evet diyeceğiz, yahut ülkenin adalet ve demokrasi ile restorasyonuna evet diyeceğiz.