İktidar bir süreden beri psikolojik üstünlüğü muhalefete kaptırdı. Artık muhalefet itham ediyor, iktidar savunma yapıyor.

İçinde bulunduğumuz şartlarda başka türlüsü de mümkün değil. Hayat pahalılığının, enflasyonun dayanılmaz hal aldığı bir ülkede buna neden olanlar omuzlarda taşınmaz. Türkiye'de de taşınmıyor. Hâlâ küçük bir kesimin iktidarın mevzilerinde yer alması, belki düzelir umudundan kaynaklanıyor. Ama o umut da yavaş yavaş tükeniyor.

AKP hâlâ güçlü olduğunu göstermek, inisiyatifi ele geçirmek için elinden geleni yapıyor.

Medyada mevzilenen satılık kalemlerle, fısıltı gazetesi ile -gitmezler- imajı oluşturmaya çalışıyor. Karşı tarafta -boşu boşuna uğraşmayın- algısı oluşturmak istiyor. Buna suret-i haktan görünen, gerçekte iktidara hizmet eden bazı kriptolar da katkıda bulunuyor.

Kazanmak için önce umut etmek gerekir. Gitmezler propagandası, umutları kırmayı, muhalefetin çalışma şevkini etkilemeyi hedefliyor. Daha önceki seçimlerde bu çok etkili oldu. AA vasıtasıyla daha sandıklar açılır açılmaz AKP açık ara önde gösterilerek muhalefetin sandık görevlilerinin yerlerinden uzaklaşması sağlandı. Ardından oylar üzerinden her türlü spekülasyon yapıldı.

Psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için CB Erdoğan'ın gittiği her yere çevre illerden taşıma yapılıyor.Artık bir vilayette toplumu etkileyecek, güç gösterisi yapacak kadar insan toplanmıyor. Onlarca ilden masrafları karşılanarak profesyonel mitingciler getiriliyor. Bunun son örneği 29 Mayıs'ta İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yapılacak millet bahçesinin temel atma töreni. Bütün Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği il müdürlüklerinden alana kalabalıklar getirmeleri istendi. Doğu'da bir il müdürlüğünden önce otobüslerle, sonra uçakla adam taşımaları istendi. Bazı illere uçak tahsis edildi.Bir değişiklik olmazsa 29 Mayıs sabahı gidip akşamı dönecekler. Muhtemelen İstanbul'a yakın illerden otobüslerle, uzak illerden uçaklarla taşıma yapılacak. Peki, bu kadar insanın taşınmasının finansmanı kimden?  Bu öyle az-buz bir şey değil, milyonlar harcamak gerekiyor. Umarım bakanlık bütçesi AKP'nin miting masraflarına tahsis edilmemiştir.

İstanbul'a, taa Doğu'dan adam taşımak iktidarın içinde bulunduğu sıkışmışlığı gösteriyor. Oradan buradan kalabalık toplayarak artık milletin canına tak eden bu krizin etkilerini azaltmak mümkün değil. ‘’Dünya lideri, Reis, Usta, Avrupa bizi kıskanıyor.’’ Gibi laflar para etmiyor. Halk ne kadar mutluysa onu yönetenler de o kadar başarılıdır. Halk mutsuz, aç, sefil, sıkıntı içindeyse ne kadar parlatırsanız parlatın, o lider veya yöneticiler başarısızdır. Vatandaş, Erdoğan’ı övmekle, alkışlamakla hiçbir şeyin değişmediğini, iktidarın miladını doldurduğunu görüyor.

Saat başı zamların yapıldığı bir ülkede kimse buna neden olanların söylemlerine inanmaz. Kaldı ki Türkiye'nin tek sorunu zamlar değil, kötü yönetim, adaletsizlik, rüşvet, yolsuzluk almış başını gidiyor. Bunlar bir araya gelince toplamı ekonomik kriz, ahlaki çürüme olarak dönüyor. Şu ABD'ye aktarılan paralar, dış basında çıkan rüşvet iddiaları, 17/25 Aralık'ta ortaya saçılan yolsuzluklar nasıl bir çözülme ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Daha kötüsü ülkeyi yönetenlerin nobranlığı ve halden anlayamazlıkları…

Krizin bütün yükü zamlarla vatandaşın sırtına yükleniyor. Kimse 5/6 maaş alanlara dokunmuyor. Kimse sarayından saltanatından vazgeçmiyor. Yandaş müteahhitlerin çarkı aynı şekilde dönüyor. Emeklisi, asgari ücretlisi, işsizi her gün biraz daha bu zam silindirinin altında eziliyor.

Türkiye sadece kötü yönetimle bu hale gelmedi, bilgisizlik, vizyonsuzluk, savurganlık, kibir, yolsuzluk ülkeyi bitirdi. Hâlâ hikâye anlatarak, küçük küçük adamlara, büyük büyük sıfatlar vererek vatandaşın karnını doyuracaklarını sanıyorlar. Demokrasilerde son sözü her zaman halk söyler. Bu gidiş iyi bir gidişse diyecek bir şey yok. Ama bu gidiş, iyi bir gidiş değilse iş vatandaşa düşüyor. Yapamayanı götürüp, yapabilecek olanı getirmek vatandaşın görevidir. Ya görevimizi yapacağız yahut kıvranmaya, karnımızdan konuşmaya devam edeceğiz.