İshak Sunguroğlu’nun değerli yapıtı “Harput Yollarında” kitabında Elazığ’da eski bayramlar konusu da yer alıyor. Günümüzdeki bayram ile eski bayramlar arasındaki benzerlikleri görmek için yapıtın ilgili bölümünü beğenilerinize sunmak istiyorum:

                                                                KURBAN BAYRAMLARI
Kurban Bayramlarından bir iki gün evvel her evin avlusundan veya ahırlarından gelen koyun melemeleri ve sığır moo… sesleri, Bayramın geldiğini müjdelerse de bunların akıbetlerini düşününce de insan gayr-i ihtiyarî teessürler içinde kalırdı. Bayram namazından sonra hemen hemen bütün evlerde bu kurbanlar kesilmeye başlardı. Evvelden tembih edilmiş Müslüman kasaplar, kapıya gelince, o evde kaç kurban kesilecekse ve kimlere aitse bunlar, kasaba ayrı ayrı:

-Kurbanımı kesmeğe sizi vekil ettim, diye kurbanların kesileceği yere inerler. Evvelden hazırlanmış beyaz mendiller veya beyaz bezlerle kurbanlık koyun veya sığırların gözleri bağlanır ve yere, yüzü kıbleye getirilmek suretiyle yatırılır. Kurbanın başında bulunanlar, kasabın yüksek sesle:

 “Allâhü Ekber... Allâhü Ekber…” diye tekbir alışına hep birden iştirak ile kurbanlarını kestirirlerdi.

Diyebilirim ki, aynı saatlerde her evden bu ilâhî tekbir sadâlarını işitmek mümkün olurdu. Kurbanın fukaraya verilecek kısmı üçte birden aşağı olmaması şart olduğuna göre kurban etleri ayrılır, aynı saatlerde ve mutlak surette yedi fakire verildikten sonra ayrıca konu komşuya da dağıtılırdı.

Eve ayrılan kısımdan ise İçli köfteler... Dilim dolmalar vesaire yapılarak çoluk çocuğa yedirilmek suretiyle ev halkı da bundan istifade ederdi. Bazı cimri ve tama’kâr insanlar vardı ki, bunlarla da şu şekilde alay edilirdi:

“Gel bakalım Ağa. Kurbanı kestin, Allah kabul etsin... Amma sizin evden hiçbir fakire ve konu komşuya et verildiğini gören olmamış… Bu ne iştir? Yoksa kanı dışarı, eti içeri yaptın öyle mi?” diye eğlenenler ve böylelerine takılanlar çok olurdu.

Halkın çoğu, kurbanlık için ya evlerinde besledikleri veya pazarlardan satın aldıkları koçları, bir kısmı da sığır keserlerdi. Bir sığır, yedi koça bedeldi, yâni bir sığır yedi kişiye kurban edilebilirdi. Meselâ bir evde yedi kurban kesecek kimse bulunmazsa konu komşudan birkaç kişi iştirak ettirilir, sığır kesildikten ve etleri usta kasaplar tarafından yedi müsavi kısma taksim edilir, aynı zamanda tartılır da…

Sonra kurban sahiplerinin isimleri ufak kâğıtlar üzerine yazılarak dürülür ve bir çocuk eliyle bu kâğıtlar, yediye ayrılmış olan et yığınlarının üzerine birer birer dağıtılır... İsimler okununca herkes etini alır, ellerindeki kaplara koyarak evlerine götürürlerdi.

Harput’da Bayram davulunun da hususiyeti vardı. Kurban bayramlarında, davulcuların et hisseleri de hususî surette ayrılır kendilerine verilirdi. Sonra bazı konaklardan fazla bahşiş ve hediye koparmak için kapılarının önünde saatlerce çalar, halkı da etraflarına toplayabilirlerdi, halk içinden bilhassa gençler ayrılır, davulun önünde halay tutar, eğlenirlerdi.

Bayramlarda gençler ve genç kızlar, kendi aralarında ayrı ayrı toplanır, çalar, çağırır, güler, oynar, bayram yaparlardı. Bayramlar, ilk bahar ve yaz mevsimlerine tesadüf ettiği zamanlarda ise cirit oyunları tertip edilir, çoluk çocuk ve bütün halk Cirit Meydanı’na dökülürlerdi.

cem