Şunun şurasında kısacık bir ömür yaşayıp gidecektik şu dünyadan… Bu fani dünyadaki kısa ömrümüzde huzur içerisinde yaşamak varken, şahit olduklarımız her geçen gün daha ağır gelmeye başlıyor. Düşünmüyor değilim; acaba uzaylı medeniyetlerin dünyamızı ziyaret etmelerine de şahit olur muyuz? Ya da Allah saklasın bir dünya savaşının içerisinde kendimizi bulabilir miyiz? Olur mu olur! Artık şaşırmıyorum. Bizim nesil bir şekilde güzel yaşadı… Dostluklar sağlam, arkadaşlıklar çıkarsız, yiyecekler nispeten hormonsuzdu… Akla ağır gelen bizden sonra gelen nesillerin yaşayacağı zorlukları tahmin edebilme; onların içinde bulunacakları şartların ağırlığından kaynaklanan tahminler beni bu noktaya itiyor. Kırklı yaşların sonuna gelen bir fani olarak, yaşadıklarımızdan öğrenebildiğimiz naçizane deneyimler aslında hayat arenasında çok az bir avantaj sağlıyor. Öyle durumlarla karşılaşa biliyorsunuz ki, insan yaşadıklarına inanamıyor. Ama demin bahsettiğim bu az avantaj bile inanın çok işinize yarayabilir!

    İnsan için önemli olan yaşadıklarından ders çıkarabilmek… Dünyaya geliş amacını unutmadan, hayat denilen uzun ince yolda, menzile ulaşabilmek… O menzilde varacağınız asıl sonsuz yaşamda hangi yerde olacağınızı da işte bu fani dünyada yaptıklarınız belirleyecek… Bunun farkında olan insan sayısının gerçekten çok ama çok az olduğunu düşünüyorum. Herkes bir hayal peşinde oradan oraya koşturup duruyor. İşin garip tarafı kendini bu hayal peşine takmış insanların yanında, hayal peşinde olan büyük insan; daha doğrusu insan demeye değmeyecek et yığınlarının olduğu bir coğrafya da yaşıyor olmaya çalışmak da içine düştüğümüz durumların en vahimi… Lanetlenmiş bir kavmin, insanlığa yaşattığı trajediye hep beraber şahit oluyoruz. Aslında burada bizlerde bir şekilde imtihan oluyoruz. Kefen giyip ortada dolaşanların olduğu bir ülkede, böyle bir fırsatı (şehitlik) kaçırmak ne kadar garip değil mi? Söylenecek o kadar söz, yazılacak o kadar hikâye var ki!..

    Her şeyi hakkıyla bilen ve her şeye kadir olanın, bunda da bir bildiği olduğu şüphesiz bir gerçektir. Bu yaşanılanlardan payımıza düşeni alacağız. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

    Biz, hayatta üzerimize düşen görevleri hakkıyla yerine getirip, gerisini Yüce Yaradan’ın takdirine bırakacağız. Bu zalimlerin karşısında güçlü bir şekilde durabilmek için çok çalışıp, Devletimizi daha güçlü bir hale getireceğiz. Bundan başka bir yol olduğunu düşünmüyorum. Gerek ekonomik, gerek bizi biz yapan değerlere sıkı sıkıya sarılarak ve gerekse de askeri yönden güçlü olmaktan başka bir yolumuz yoktur. Biz sadece kendimiz için değil, ecdadımızın binlerce yıldır yapmış olduğu gibi mazlumların yanında durmak ve kötülüğün karşısında olabilmemiz için bu şarttır.