Yaz geldi…
Güneş nihayet içimizi ısıttı, doğa canlandı, gökyüzü maviye doydu. Bu yıl bahar kendini biraz geç gösterdi ama yaz, hiç bekletmeden sıcak yüzünü bizlere sundu. Bir anda yükselen sıcaklıklar, sanki doğanın bizi yaz mevsimine hızla hazırlamak için acele ettiğini fısıldıyor.
Yaz, sadece bir mevsim değil aslında… Hepimiz için bir nefes alma zamanı. Dinlenmenin, yenilenmenin, içsel bir duraklamanın mevsimi… Bütün yıl boyunca yapmayı hayal ettiğimiz planlar, gitmek istediğimiz rotalar, görmek istediğimiz yerler hep yazla canlanır. Kış boyunca içimizi üşüten soğuklar arasında, “Yaz gelsin, her şey daha güzel olacak.” diye umut ettiğimiz günler işte şimdi kapımızda.
Benim için yaz, aynı zamanda yeni keşifler demek… Haritalarda gizli kalmış köyler, belki yıllardır önünden geçip de durmadığımız antik kalıntılar, sessiz bir göl kenarında içilen kahve ya da bir dağın zirvesinden şehri izlemek… Yaz, bu hayallerin peşinden gitme cesaretini verir.
Bu yıl yaz mevsimine umutla bakıyorum. Elazığ'da, özellikle Harput’ta, Sivrice’de, Palu’da yapılacak etkinlikler beni şimdiden heyecanlandırıyor. Şehrimizde sanata, tarihe ve doğaya dair planlanan her adım, içimizdeki memleket sevgisini biraz daha büyütüyor.
10 Temmuz günü saat 17.00’de, Harput’un kalbinde, eğri minareli Ulu Cami’nin tarihi ve mimarisi üzerine bir kent çizerliği etkinliği gerçekleştireceğiz. Ben bu kadim yapının tarihini ve sanat tarihindeki yerini anlatırken, değerli ressam dostum Gülşah Bulut da KUDEB’de (Koruma Uygulama ve Denetim Bürosu) resim atölyesiyle bizlere renk katacak. Belki bu, Harput için bir ilk… Ama benim için bir hayalin daha filizlenmesidir bu. Şehrime olan sevdamın, geçmişe olan saygımın ve geleceğe olan inancımın bir tezahürüdür.
Ne zaman Harput’a çıksam, içim hüzünle karışık umutla doluyor. Harput Kalesi’nin eteğinde gün batımına bakarken hep aynı soruyu soruyorum kendime: “Neden burada bir açık hava konseri yapılmasın?” Harput, gökyüzüne en yakın olduğumuz, geçmişin nefesini en derin hissettiğimiz yer… Neden bir ulusal sanat etkinliğine ev sahipliği yapmasın? Neden gençlerimizin müzikle, tiyatroyla, şiirle buluştuğu bir yaz akşamı yaşanmasın burada?
Hep "yasaklar" deniyor… “Tarihi dokular zarar görür.” diyerek kısıtlamalar koyanlar oluyor. Ama neden Ege’deki antik tiyatrolarda müzik yankılanıyor da bizim Harput’umuzda sessizlik hâkim? Neden Bergama’da, Efes’te yaz konserleri serbestken, Elazığ’da bu hayal bile olmaktan çıkarılıyor? Bizim gençlerimiz, bizim sanatçılarımız, bizim tarihimiz bunu fazlasıyla hak ediyor.
Geçtiğimiz günlerde, “Baskil’e, Kara Leylek Kanyonu’na gitmeliyim.” dediğimde, “Oraya yol kötü, gidemezsin.” diyenler oldu. Ama ben vazgeçmedim. Çünkü inanıyorum ki Elazığ, her geçen gün biraz daha keşfedilecek, gezilecek, sevilecek bir şehir olacak. Yeter ki biz umudumuzu ve inancımızı kaybetmeyelim.
Bu yaz, sadece sıcaklıkla değil, umutla da gelsin. Şehrimizi tanıtacak projelerle, gençlerin hayallerine dokunacak etkinliklerle, doğayla bütünleşeceğimiz yürüyüş rotalarıyla gelsin. Ve bizlere şunu tekrar hatırlatsın: Bu şehirde yapılacak çok şey var; bu toprakların söyleyecek sözü, sunacak güzelliği var.
Hoş geldin yaz… Hepimize umut, neşe ve ilham getirdin.