Değerli Turan okurları. Kürsübaşı ile ilgili çok şey söylendi, tezler yapıldı, yazılar yazıldı. Elbette içlerinde değerli çalışmalar vardır ama bunların çoğunun mevsuk olmadığını, kîl-u kaldan ibaret olduğunu söylersek yanlış olmaz.

    Efendim, önceki iki yazıda Ârifâne teşkilatlardan söz etmiş, her bir teşkilâtın ya gelenekten gelen ya da kendilerinin belirlediği oluşum şartları ve kuralları olduğu ve genellikle, şehrin veya beldenin yöneticisi, âlimi veya kanaat önderi bu oluşumun başını çektiğini belirtmiştik.

    Keza bu teşkilatlar oluştuktan sonra ilk toplantıda yöneticileri, yönetici yardımcıları ve onlara bağlı olarak görev yapacak olan diğer görevlilerin seçildiğini de söylemiştik.

    Teşkilâta kabûl için teşkilât üyesi birinin kefâleti ve teklifinin olması gerektiği; üyeliğe kabûlün, Âhilik’teki şed veya şet kuşatma törenine benzer bir törene bağlandığı; bu törende yemin ettirildikten sonra, adayın teşkilata kabul edilmiş olduğunu belirtmiştik.

    Hoca Ahmet Yesevî’den miras kalan “Cem” törenlerinin de aynı yapıda olduğunu ifade etmiştik.

    Bu cemiyet toplantılarında, kuruluşun temel işlevi olan sosyal, iktisadî ve eğitime dair meselelerin görüşülüp karara bağlandığı; sonrasında yemek yenip ve müzik icrasına geçildiğini de belirtmiştik.

    Şu konunun önemle belirtmeliyim ki, bu kuruluşlar ve onların yaptıkları toplantılar yalnızca bir müzik, bir eğlence toplantısı değildir.

    Bütün uygulamalar kurala dayalıdır. Haliyle müzik de kurala dayalı olarak yapılıyordu. Ne zaman ve nasıl başlayacağı, kimlerin müzik yapacağı ve fasılda hangi eserlerin çalınıp okunacağı konuları adaba dayalıydı.

    Müzik bölümünde, ustalar ön planda olmakla birlikte, zaman içinde gençler de hem toplantılara hem de müzik meşkine katılır, edep, erkân öğrenmeleri yanında, makam ve usûl öğrenerek müzik açısından yetişirlerdi.

    Geçmişte, yörenin ileri gelenleri bu toplantılarda tespit ettikleri kabiliyetli gençleri bir usta yanına vererek onların ses veya saz açısından yetişmeleri sağlanırdı.

    Bu açıdan bakıldığında, bu kurumsal yapıların “Türk Müziği’nin Konservatuvarları” olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

    Söz konusu bu teşkilatların “Ârifâne” adını almış olmaları tesadüfî değildir. Çünkü çoğu şehir merkezli olan bu toplantıları oluşturanlar “Ârifler” idi.

    Sözünü ettiğimiz bu teşkilâtlardan bazıları kökene uygun haliyle varlığını sürdürürken, “Konya Oturak Âlemi”, “Şanlıurfa Sıra Gecesi” gibi, bazıları da, kış aylarında evlerde, konaklarda yapılan, “Yatsılık”ların yenildiği, müzikli eğlencelerin yapıldığı akran toplantılarına dönüşmüştür.

     Günümüzde “Kürsübaşı” adıyla bilinen ve genellikle kış aylarında yapılan toplantılar da, geçmişteki “Ârifâne” toplantıların bir uzantısı olmakla birlikte, içerik ve maksat bakımından oldukça değişerek günümüze kadar ulaşmış bir bölümden ibarettir.

    Bugün Kürsübaşı adıyla bilinen bu yapı bu arifane toplantıların kış gecelerinde kürsü etrafında yapılan sohbetlere ve müzik meşklerine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Peki kürsü kullanılmayan yaz aylarında bu toplantılar yapılmıyor muydu?

    Bu konuyu bir kenara bırakarak Elazığ Devlet Korosuna gelelim.

    Devlet korolarının kuruluşu sırasında Bendeniz de Kültür Bakanlığı mensubuydum. Bu kurumların oluşmasına sevinmiştik elbette. Böylece “Yurt” çapında Türk müziğinin yayılması ve yaşatılması ivme kazanacaktı. Keza, Elazığ’da böyle bir kurumun olması da Harput Müziği adına sevindiriciydi.

    Yaptığımız araştırmada Koro 2015 yılına kadar 4-5 civarında Harput Müziği konseri vermiştir. 2015 yılından günümüze kadar da il içinde ve dışında 40 kadar Harput Müziği konseri yapmıştır. Bu elbette memnuniyet verici bir durumdur. Çünkü Koro Klasik Türk Müziği korosu olarak yapılanmıştır. Bunun gerekçesi de Harput Müziğinin ‘Klasik Sazlar’la icra ediliyor olması ve eserlerinin Klasik Türk Müziğine benziyor olması (!) olarak açıklanmıştır.

    Her ne hikmetse, “Elazığ Klasik Türk Müziği Korosu”nun adı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 01.04.2021 tarih ve 1273431 sayılı Bakanlık oluru ile Elâzığ Devlet Klasik Türk Müziği ve Kürsübaşı Topluluğu olarak değiştirilmiştir.

·        “Elazığ Klasik Türk Müziği Korosu” adı hangi sebepten “Elâzığ Devlet Klasik Türk Müziği ve Kürsübaşı Topluluğu”na çevrilmiştir?

·        Koroyla topluluk arasındaki fark nedir?

Tabii bu soruları Güzel sanatlar Genel müdürümüze yönlendiriyoruz.

Madem adına Kürsübaşı ifadesini koydunuz, o vakit gereğini yaparak Kürsübaşını oluşturacak sanatçıları da koroya kazandırınız.

Müzikle kalınız.