“Sütlü tandır ekmeğine yerik yermek”

Sanırım ilk defa gazetemiz Turan’da yayımlanan, Merhum Şeref TAN Hoca’nın, Hoğu’lu Rahmi-i Harputî’nin torunu İshak Rafet ACERALP ile “Dayı-Yeğen” olarak yaptıkları şiirli söyleşmeden çıkardığım bir deyim bu.

“Sütlü tandır ekmeğine ben de yerik yeridim,

Aceralp’ın şiirini okudukça eridim” diye devam ediyordu.

Yerik yermek şiirde aşermek anlamında kullanılmış. Bizim asıl meselemiz buradaki “Sütlü Tandır Ekmeği” ifadesidir.

Önceki yazımızda belirttiğimiz gibi; eskiden nüfusu az olan tek mahalleden ibaret köylerde bütün köy, birkaç mahalleli köylerde de bir veya iki mahalle halkından ekmek ihtiyacı olanlar, yakılan tek bir tandıra sırayla kendi hamurlarını getirerek tandır ekmeklerini yaptırırlardı. İmece usûlü yapılan tandır ekmeği pişirme işinde; bezeci, açıcı ve son açıcı gibi sıralı görevliler vardı ki bunlara herhangi bir ücret veya “Hak” verilmezdi. Ücret veya “Hak”  alan tek çalışan “Pişirici”ydi ki “Tandır Ekmeği Pişiriciliği” önemli bir meslek sayılırdı.

Bilindiği gibi Özellikle Elazığ tandırları, yere gömülü, içine insan sığacak kadar büyük, şişkin gövdeli küp şeklindeydi. Tandırın içinde özellikle közü verimli olan meşe odunu yanar, odunların  isli yanmaları tamamlanıp köz haline gelince pişirme işlemi başlardı. “Tandır Ekmeği Pişirme Ustaları”  eskiden memur muhasebeciler beyaz gömleklerinin kollarının kirlenmemesi için dirseklerine kadar başı ve sonu lastikli siyah kolçak takarlardı. Pişiriciler  de kolları yanmasın diye aynı şekilde kolçak takarak korunurlardı.

Elazığ’ın tandır ekmekleri büyük olduğu için tandıra sokulup yapıştırılması ayrı bir ustalık isterdi. Pişirici “Herle” veya “Helle” adı verilen, su un karışımı kıvamlı un bulamacına elini sürerek, tandır yufkasını eline aldıktan sonra, yufkayı tandırın duvarına eğilerek yapıştırırdı. Ekmek pişince,  elinin yanmaması için, ucu çengelli demir olan ve “Egiş” adı verilen bir araçla ekmeği tandırdan çıkarırdı.

Hamur sahibinin isteğine göre ekmeğin son hamurlarına süt katılıp “”Sütlü Tandır Ekmeği!” yapılabilir,  “Simit” veya “Top Ekmek” yapılarak çocuklar sevindirilirdi.

Kışın uğraşmamak maksadıyla, daha çok Ekim ve Kasım gibi “Güz” aylarında yakılan tandırlarda yapılan ekmekler, aileye Mayıs ayına kadar yetecek şekilde bol yapılırdı. Bu ekmekler tavan altı ahşap iskelelerde saklanır ve asla bayatlamazdı. Kullanılacağı zaman yeter derecede iskeleden indirilir ve ıslanıp bir sofra bezine sarıldıktan sonra yumuşayan tandır ekmeği afiyetle yenirdi. Mayıs ayı sonrasında havalar ısındığı için genellikle saç üstünde veya varsa ev fırınlarında, günlük yahut haftalık ekmekler yapılır; sıkışılınca da “Çarşı Ekmeği” alınırdı.

Bizim yaşlarda olanlar bilirler. O zamanlar tandır ekmeğinden bıkmış ve “Çarşı Ekmeği”ne aşerer olmuştuk. Bakın,  görün ki, günümüzde tandır ekmeğine aşeriyoruz.

Efendim gelelim Tuz-Ekmek hakkına.

Aslında ifade kendini anlatıyor ama biz açıklamaya çalışalım. Tuz da Ekmek de Türk kültüründe kutsaldır. “Kült” dediğimiz “İlahî Güç” mesabesindedir. Öyle ki Kırgız Türkleri’nde  “Eğer yalan söylüyorsam beni  tuz vursun (Çarpsın)!” yemini vardır. Türkiye Türklerinde de “Tuz Ekmek Çarpsın” diye yemin edilir. Keza yine Türkiye Türk kültüründe Nankör ifadesi: “Gördüğü iyiliği unutan ve tuz ekmek hakkına riayet etmeyen” şeklinde açıklanır.

Dostlukların, gönül birliğinin kurulması tuz ekmek yemiş olmakla kuvvetlenir. Aynı sofradan yemek yiyenler birbirinin gönül dostu olmuşlardır. Bu sebeple birbirlerine nankörlük etmezler. Önceki yazımda Kazak ve Kırgız Türkleri’nin misafirlerini karşılarken ellerinde “Nan” dedikleri ekmeği ve tuzu ikram ettiklerinden bahsetmiştim. Bu ikram daha ilk kaşılaşmada “Tuz Ekmek Hakkı”nın oluşmasını sağlamak içindir.

Kaygusuz Abdal’ın;

‘’Tuz ekmek hakkını sakla iy safa,

Ta ki hoşnut ola senden Mustafa”

Dizelerinde, Tuz ekmek hakkına riayet et ki, Peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa senden hoşnut olsun denilmektedir. Bu ifade bu hakkın ne kadar değerli olduğunu ortaya koyması bakımından önemlidir.

Keza yine Türkiye Türk kültüründe “Tuz-ekmek hakkı bilmeyen kör olur” diye bir Atalar sözümüz vardır.

Tuz ekmek hakkına riayet edelim. Esen kalınız…