Kemer sıkıyoruz… Daha diyorlar. Devrile devrile -lasyon-ların ardından asıl devalüasyon gelecek diyorlar.

Gelir mi?

Gelsin.

Nasıl olsa çözümü var. Daha önceleri ünlü bir ekonomistimiz vardı, faiz haram, faiz düşecek-ekonomi düzelecek diyerek çözüm bulmuştu… Olmamıştı! Şimdi haram olan helal kılındı, yüzde atmışı geçen mevduat faiziyle yeni bir çözüm yolu bulundu.

Dahası…

Vergiler, zamlar…

Bu çözümlerle kotarıyorlar ekonomiyi ve Türkiye Yüzyılı diyerek kurtarıyorlar ülkeyi…

IFM veya Dünya Bankası, on yıl içinde duman olup uçan milyar dolarlar kadar olmasa da birkaç milyon dolar para da gönderirse…

Önümüz de yaz, biraz çarpan etkisi, biraz yaz etkisi, ola ki biraz turist etkisiyle enflasyon aşağıya düşer mi düşer…

Oh be…

İşte çözüm…

Ne devalüasyonu canım.

“Tam yerine geldik. Manzara koyalım.” dediler.

O zaman emeklinin hak ettiği maaşı verin, çiftçiyi destekleyin-üretimi arttırmak için kaynak musluklarını açın…Esnaf bir bir kepenk indiriyor, el atın, kurtarın…

Sende amma yaptın ha…

Çözüm dedik, adamlar çözüyor dedik. Zam, vergi, yüksek faiz, IMF veya Dünya Bankası çözümün basamakları, daha sırada tasarruf var.

Kemer sıkma doğru yani. Tasarruf… 

Tasarruf olmazsa düzelir mi bu ülke?

Yok efendim lokanta da yemek yiyecekmiş, yeme…

Bak o zaman fiyatlar nasıl da düşüyor. Kasaptan et alma, tavuk alma bak nasıl fiyatlar aşağı çekiliyor...

Bir taraftan sen tasarruf yapacaksın bir taraftan fiyatlar patır patır düşecek…

Zaten çoğunlukla dış güçlerin parmağı var bu fiyat artışlarında…

Gitme, alma, yeme, içme…

Al sana çözüm. Çözüyorlar adamlar…

Tasarruf yapacaksınız, sıkacaksınız boğazınızı, kemerinizi, neyiniz varsa sıkın işte. Ülkenin halini görüyorsunuz, adamlar düzeltmek için çırpınıyorlar, çözüyorlar da.

Ama emekli rahat durmuyor ki…

Yok efendim 10 bin lirayla geçinemiyormuş…

Şükretmeyi bilmezsen geçinemezsin. Hem fakirlik güzeldir, değil mi? Ne demişti Diyanet İşleri Başkanımız; “Fakirler cennette şehitlerle birlikte yedinci katta olacak” 

Ama sizin gözünüz Diyanet İşleri Başkanının makam arabalarında, diyanete ayrılan milyarlarda…

CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol’da emekli herhalde, o da geçen gün Elazığ Harput Dini İhtisas Merkezi’nin , “Aday Din Görevlileri” için mart ayında düzenlediği yemek ihalesin de ki yemeklere dile getirmiş, kafayı takmış…

Rosto varmış, kebap çeşitleri varmış, pirzola varmış…

Ne yapalım yani Sayın Erol, yemesinler mi? Yesinler…

Hem din görevlisine tasarruf olur mu? İtibar da tasarruf olur mu? Olmaz. Öyle dediler…

Yukarıdakiler hep öyle dedi.

Emekli diyordum. Emekli ne diyordu, efendim biz hakkımızı istiyoruz, paraları çarçur ettiler, bizim hakkımızı yediler. 2007 tarihinden beri bizim maaşımızı eksik hesaplıyorlar, bize eksik maaş veriyorlar…

Bir de SGK Başkanına takmışlar, SGK Başkanı 110 bin lira maaş alıyormuş, birde başka yerlerden maaş alıyormuş…Efendim onlarda tasarruf yapsın. Ne istiyorsunuz kardeşim, ne yapsınlar. E tamam işte üç dört ayrı yerden maaş alıyorlardı, iki üçe düşürürler (herhalde)…

Sekiz on lüks makam aracının sayısı da dört, beş, altıya düşer(mutlaka)…

Sen hala çözümü anlamıyorsun değil mi emekli? Yok ben on bin lirayla geçinemiyorum derdindesin…

Ülkenin durumuna bak, senin derdine bak…Dedik ya bunlar çözümde ustalar. Senin de derdini çözmüşler işte…Kim sana on bin liraya cennetin yedinci katını verir? Vallaha kimse vermez. Bu zaman da bir apartmanın bodrum katında bile kira on bin lira, ona göre…

Diyanet fetva ile cenneti işaret ediyor. Sen isyan ediyorsun.

Neyse…

Çözüyorlar işte…

Yazımı bir kıssa ile sonlandırayım artık. Ekonominin durumu için çözümden bahsediyoruz ya, işte bu kıssa da varsayın iki yüz yıl evvel bir bölgede yaşanan ekonomik krize bulunan çözüm. Ha, kıssanın sonunda hissesi budur demeyeceğim, varın siz hisselendirin.

Bir zamanlar Şam valisi Esat Paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır. Çare arar. Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder. Bu tavsiye üzerine Esat Paşa danışmanlarına;” Böyle bir vergi koyarsak ne kadar gelir elde ederiz? “Der. "Elli veya atmış kese altın elde ederiz" derler. Bunun üzerine Esat Paşa "Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi nasıl ödeyecekler?" diye sorar. "Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam” diye cevap verirler, danışmanlar. Biraz düşünür Esat Paşa, “Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar. Danışmanları sessizliğe bürünür. Ertesi gün Paşa müftüye bir davet göndererek gece gizlice buluşalım der. Müftü gece paşanın yanına gelir. Paşa "Müftü efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim" der.

Bunu duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar.İstanbul’a haber vermemesi için paşaya 1000 mecidiye vermeyi teklif eder. Paşa kabul etmez. Müftü iki katını teklif eder. Paşa yine kabul etmez. Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar. 

Sonraki gün Esat Paşa Kadı efendiyi davet eder. "Kadı efendi! Rüşvet aldığın ve makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize bilgi ulaştı" der. Bu sefer Kadı Efendi paşaya yalvarmaya başlar. "Aman efendim beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek müftü efendi gibi Esat Paşa ile pazarlığa başlar. Kadı ile de 6 bin mecidiyede anlaşırlar. Sonra sırasıyla defterdar, karakol komutanı, esnaf ağası ve büyük zenginleri tek tek davet eder. Bu operasyonun sonunda Esat Paşa tam 200 kese mecidiye altını toplar.

Arkasından danışmanlarını çağırır "Şam halkına vergi koyduğumu falan duydunuz mu?" diye sorar. "Hayır paşam duymadık" derler. "Bakın hiçbir vergi koymamama rağmen 50 yerine 200 kese mecidiye altını topladım" der. "Bunu nasıl yaptınız Paşam?" diye sorduklarında “Kuzuların derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” der.