Bendeniz tarihçi değilim ama Anadolu hakkında şunları söyleyebilirim.

“Güneşin doğduğu yer” demek olan Anadolu tabiri eski Yunanca kaynaklı olup Doğu anlamına da gelmektedir. Araplar ve Türkler ise buraya “İklim-i Rum”, “Arz-ı Rum”, “Diyar-ı Rum” demişlerdir. Öyle ki Yıldırım Bayezid’e Abbasi Halifesi “Sultan-ı İklim-i Rum”, yani “Rum-Anadolu Ülkesinin Sultanı” adını vermiştir. Aslında buradaki “Rum” ifadesi ile “Roma” kastediliyordu.

Bu coğrafyada MÖ 1700 ile 1180 yılları arasında Hititler sonrasında Asurlular, Persler, Romalılar ve Ege kıyılarında da Yunanlılar hüküm sürmüşlerdir. MS 395’te Roma İmparatorluğu bölününce Anadolu Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir.

Bugünkü bilgilere göre Anadolu adı verilen bu topraklarda, binlerce yıl öncesinde Türklerin yaşadığı kesinleşmiştir. Ancak, Ezberdeki bilgilere göre “Anadolu Beylerbeyliği” ve “Anadolu Selçuklu Devleti” gibi Türk Devletleri eski Yunanca’dan gelen Anadolu tabirini kullanmışlardır.

Oysa, Meşhur İtalyan gezgin Marco Polo, 13. Yüzyılda Anadolu’nun, büyük ölçüde, doğuda kalan kısmına “Küçük Türkiye” demiştir. Keza merkezi Asya’ya da “Büyük Türkiye” demiştir. Bizim bugünkü kullanımımızla Türkiye “Küçük Türkistan”, Merkezi Asya ise “Uluğ-Büyük Türkistan”dır.

Anadolu, “Küçük Asya” da denilen bir coğrafyayı ifade ederken, Türkiye ifadesi ile “Türklerin Yaşadığı Yer”, “Türk Yurdu” kastedilmektedir.

Her ne hikmetse; gerek cumhuriyet öncesi, gerekse cumhuriyet sonrasında Anadolu tabiri ısrarla kullanılmıştır. Denilebilir ki, “Anadolu” tabiri bir coğrafyayı ifade etmektedir. Bu doğru olabilir ama siz Türkiye’yi bırakıp “Anadolu”yu ön plana alırsanız; “Anadolu İnsanı”, “Anadolu Mutfağı”, “Anadolu Müziği”, “Anadolu Kadını” gibi ifadeler ortaya çıkar.

Bu ifadelerle saman altından su yürütülür ve de Türkiye adındaki “Türk Yurdu”ndan rahatsız ve hatta “Uyuz” olan “Anadolucular” ve “Anadolu Mozaikçileri” çıkar ortaya.

Onlara göre bu topraklar Türk toprakları değil, Anadolu topraklarıdır. Onlara göre burada yaşayan kadınlar Türk kadını değil, Anadolu kadınıdır. Onlara göre buradaki müzik Türk müziği değil, Anadolu Müziği”dir. Onlara göre “Anadolu Köylüsü” ile “Dionisos” şenliklerinin alakası vardır. Alakaya çay demle…

Türkiye’de, özellikle ilerici geçinen bazı aydın(?)lar; “Ne var canım burada milattan öncesinden beri burada birçok kavim yaşamış. Bunların kültürleri bizim kültürümüz olmuş. Gocunmaya gerek yok. Hepimiz insanız sonuçta” diyerek Türkiye’deki toplum yapısını “Mozaik” olarak nitelemişlerdir. Eh, bu mozaiğin içinde de bir iki “taş”lık veya bir iki “göz”lük bölümde Türk’e de yer vermişler. Allah razı olsun (!).

Bir kere;

- Milattan öncesinden beri Türkler bu coğrafyada vardı, bu bir.

- Öyle olmasa dahi 5. Yüzyılda Hunlar Üsküdar’a kadar geldiler ve bir kısmı bu bölgeye yerleşti, bu iki.

- 13. Yüzyıldan bu yana bu bölgenin adı Türkiye’dir etti üç.

Değerli dostlar: Bugün dünyanın hiçbir yerinde tek tip toplum yoktur. En geri kalmışından, en gelişmişine kadar bütün ülkelerde heterojen bir yapı vardır. Ancak, her ülke insanının bir üst, bir de alt kimliği vardır. Mesela İngiltere’de üst kimlik “İngiliz”liktir. Alt kimlik ne olursa olsun, üst kimliği reddetmedikçe sıkıntı yoktur.

Ülkemizde de “Üst Kimlik” “Türk Kimliği”dir. Üst kimlikle türdeş olsun veya olmasın her alt kimlik bu oluşumun harcını oluşturur.

Ancaaak, uyanık olmak gerekir. Türkiye’de yaşayan toplum için mozaik ve hatta ebru ifadesi bile bir aldatmacadır. Biz Türkleri burada yaşayan azınlıklarla aynı kefeye koymanın gayretidir bu. Ermeni’nin, Rum’un; nesli ve adı Türk olduğu halde Türk düşmanı olan kansızların oyununa gelmemek gerekir.

Şunu unutmasınlar. Bu katarın adı Türkiye, lokomotifi Türk’tür. Vagonlardaki yolcuların alt kimliğinin Türk Devleti bakımından önemi yoktur. Türkler lehine bir pozitif ayrımcılık da yoktur. Türk soyu dışında olanların malı, canı yed-i emin olan Türklere emanettir. Bu ülkenin adının Türkiye, Milletinin Türk, Bayrağının Türk Bayrağı, Dilinin Türk Dili olduğunu kabul ettikleri sürece onları baş tacı ederiz. Türk Devleti, bu ülkede yaşayan her vatandaşa eşit muamele eder. Soyuna-sopuna, kafatasına, kanına bakmaz. Her vatandaş Devlet kadrolarında her kademede görev alabilir. Alıyor da…

Öğretmen, Akademisyen, Asker, Polis, Milletvekili olurken kimse sizin alt kimliğinizi sorgulamaz.

Elbette bir soy-sop vardır ama; esas olan kültürümüzdür. Doğumdan evlenme ve ölüm ȃdetlerine kadar aynı olan geleneğimiz, töremizdir. Biz bu topraklar her üyesinin asıl ve asil olduğu “Yüce Türk Milleti”yiz.

Son zamanlarda “Türkiyeli” diye bir tabir çıkardılar. Biz Anadolu yerine Türkiye adının kullanılmasını söylüyoruz ama “Türkiyeli” diye bir tabir asla ve kat’a uygun, mümkün ve akademik değildir. Bu “Türküm” diyemeyenlerin zırvasıdır.

Sıkıntılarımız olsa da müthiş bir atağa geçmiş olan Türk devletini engellemek isteyen sayısız düşman karşısında “Devletimize” sahip çıkalım. Çünkü, sadece Türklerin değil, bütün mazlum milletlerin tek dayanağı, tek ümidi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türkiye Türkleri’dir.

Türkiye Yüzyılı, Türk Yüzyılıdır.

Ne Mutlu Türk’üm Diyene