Bir türkü tutturdum Kayabaşı'nda

Deli gönlümce hoyrattan

Kövenk yollarında kaldı gözlerim

Bülbüller şakıdı gül dallarında

Yeşilbaş ördekler uçtu Murat’tan

Bir türkü tutturdum Kayabaşında

Heyheyler yükseldi kaleden

“Meyhaneler kapısı bahtım gibi kapansın”

Sensin beni kul eden…

Bir türkü tutturdum Kayabaşında

Ezan sesi gelir Sara Hatun’dan

Yerle gök arası bir mutlu hazda

Vecd içinde türbeler, kamu ervah namazda

Efendim, bu şiiri bize hediye eden destan şairi Büyük Usta Niyazi Yıldırım GENCOSMANOĞLU ve güzel okuyanların en başında gelen “Böyük Abe” namlı, Bünyamin EROĞLU’ya rahmet olsun. Vecd içinde türbeler, kamu ervah namazda mısraına dikkatinizi çekmek isterim. Yazının sonunda bu mısradan söz edeceğim.

Harput’un yıkılmasının, ververan olmasının sebebi; 1834 yılında kurulan Mamurat-ül Aziz’e veya başka birçok sebebe dayandırılabilir. Bu sebeplerin her birinin gerçekçi tarafları da olabilir. Ancak vakıa Harput oradadır. Bütün sadeliği, yalınlığı ve aslında her biri birer Türk mühürü olan kale, cami, hamam, mektep ve medrese gibi eserlerle.

Harput’un bir “Açık Hava Kültür Müzesi” veya “Açık Hava Folklor (Halk Bilimi-Kültürü) Müzesi” olmasıyla ilgili yazılar yazmıştım. Tabiî ki “Salavat kuvvete bağlıdır”. Bu projelerin gerçekleştirilmesiyle ilgili çok büyük bütçelere ihtiyaç vardır. Projenin bir “Devlet Projesi” olması gerekir.

Biz yazımızda bu meseleden çok, Harput kültürünün nasıl yok edildiğine ve bu yok edilişte bizzat Elazığlıların vesile olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Kasım ayının bir hafta sonu (8 Kasım 2025) , Elâzığ’da, Merhum Folklorist ve Sanatçı Yücel AYDEN’in oğlu; benim de “Dayı”sı olduğum, öz yeğenim Ayberkhan AYDEN’in düğününü gerçekleştirdik. Rüya gibi bir düğün oldu.

Katılanlarının neredeyse yarısının sanatçı, müzisyen, halk oyuncu olduğu; Gaziantep Üniversitesi ve Fırat Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Hocalarının ve bazı diğer üniversitelerden akademisyenlerin katıldığı muhteşem bir Harput düğünü oldu. 50-60 kişiyle Harput Müziği meşki yapıldı; 70-80 kişiyle Harput Halayı (Dik değil) oynandı. EFTUD Başkanı, yöneticileri ve elemanları başta olmak üzere Recep HAKAN, İsmail EROĞLU, Türker EROĞLU ve Ziyaddin AKGÜNEŞ gibi usta-duayen halk oyuncular ve müzik insanları; Zülfü DEMİRTAŞ ve Yalçın TURHAN gibi usta sanatçılar oradaydı.

Bütün bu katılımcılara, düğün sahibi olan bizlere rağmen manzara şuydu:

Davul ve klarnet çalan arkadaşlar; bugün hatalı olarak dik halay diye anılan, Harput halayını olması gereken metronom değerinde; yani gelenekteki hızında çalamıyorlardı. Defalarca uyarmama ve tempo vermeme rağmen bir türlü normal hızında çalamadılar. Oysa Harput Halayı’nın bir ağırlığı vardır ve bölümlü halayların kökeni bu oyuna dayanır. Önce çok ağır başlar ve giderek tempo artırılır. Ancak hiçbir zaman sözünü ettiğim genç arkadaşların çaldığı gibi bir sürate ulaşmaz. Basit zamanlı (4/4-Sofyan) ağır başlayan oyun giderek hızlanır ama adabında. Eskiler böyle çalar böyle oynardı. Biz de böyle gördük ve böyle oynadık.

Harput insanı vakurdur. Kıyafeti derli topludur. Kuşağının saçakları görünmez. Çünkü ayıptır. Harputlu kıvırmaz ve kırıtmaz. Ağır adamdır. Oyunları da ağır ve vakarlıdır. Şimdi aldığı hali adlandırmaya dilim varmıyor doğrusu. Merhum Fevzi ERGÜN Usta’nın Gurbet Halil’e ayağıyla tempo verdiğini ben ve benim çağımdakiler unutmaz. Çünkü Fevzi Baba geleneksel metronom değerine göre çalar, davulcunun da ona uymasını isterdi.

Bu diğer yörelerde de böyledir. Yıllarca araştırma yaptığımız Adalar Bölgesi (EGE)’de zeybek adı verilen oyunları derlerken Aydın Germencikli Usta, merhum Kenan CAN’ın “Kocaarap Oyunu” oynayacak iken zurnacının hızlı çalmasına kızıp “Avrada mı çalıyon len” dediğini unutmuyorum.

Harput’un kadim kültürünün farkında olmadan, arka planda bu kadim kültürün nerelerden ve nasıl geldiğinin şuuruna varmadan, hadiseyi yalnızca bir “Ah hele zalım” diye hoyrat okuma veya “Dik Halay” dedikleri “Harput Halayı”nı bir de “Oy çinçini-çinçini” diye yeni uydurulmuş garabet ile birlikte, hızlı oynama alışkanlığına dönüştürdüklerini görmekteyiz.

Harput’un fethinin 900. Yıldönümünde; Mustafa TEMİZER Hoca’nın Başkanlığı sırasında; Elazığ Belediyesi ve EFTUD’un birlikte düzenlediği; diğer “Sivil Toplum Kuruluşları” ve resmȋ kurumların katkı sağladığı “Birinci Elazığ Kültür ve Sanat Festivali”nde Ulu Cami önünde cirit oynanıp; salalar, hoyratlar okunmuştu. Harput ȃdeta ayağa kalkıyordu. Benim de EFTUD’lu olarak bizzat görev aldığım bu festivalde; merhum Ahmet Kabaklı Hocanın Vilayete Harput, şehir merkezine Elazığ diyelim teklifi cirit meydanında yankılandı ama duyan olmadı.

Halkının Devletine ve milletine aşkla bağlı olduğu Harput ve Elazığ; “Bizim evin danası” olarak görülmüş ve kaderine terk edilmiştir. Az sayıda siyasetçinin çabası ise pek sonuç vermemiştir.

Harput müziği ve oyunları sokağa ve birkaç kişinin tekeline terk edilmiş ve giderek tanınmaz hale gelmiştir. Hızlı bir şekilde bu kadim kültürün yeniden, aslıyla canlandırılması gerekir.

Destan şairi GENCOSMANOĞLU Üstadın;

“Vecd içinde türbeler, kamu ervah namazda” mısraını günümüze yorumlarsak;

“Kamu ervah cenaze namazında” herhalde…

Esen kalınız…