Bir yerde çarpıcı bir ifadeye rastladım, “Yeni gelmedik, geri geldik”, diye. İnanılmaz güzel bir ifade. Emin olunuz neyi kastettiğini araştırmadan bu yazıya başlık olarak aldım.
Biraz Türklüğe, Türk tarih ve kültürüne, hasılı Türklük Bilimi alanına ilgi duyanların bildiği; günümüz Türkiye’sinde, çoğu insanın, şuurlu-şuursuz “Anadolu” demeyi tercih ettiği “Türkiye” topraklarına 1071 yılında gelmediğimiz ȃşikȃrdır.
Şu sıralarda Türkiye’nin muhtelif yerlerinden “Türk Koruganı” (Kurgan) fışkırıyor. Bazıları tesadüf eseri, bazıları da resmȋ kazı çalışmalarında gün yüzüne çıkıyor.
Bu durum Türklük Bilimi (Türkoloji) sahasında çalışan bizler için hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü Türkler Türkiye topraklarına 1071’de gelmedi. Hunların Üsküdar’a kadar gelmeleri başta olmak üzere, Türk kavimleri Türkiye topraklarına çok seferler yapmış ve öbek halinde bazı Türk topluluklarını buralarda bırakmışlardı ama bizim kastettiğimiz bu değil. Mevzu şu; “Önce buradaydık, “Atayurt” dediğimiz “Uluğ Türkisten”a göç ettik, sonra geri döndük. Yazının başlığıyla kastettiğimiz budur.
Bu konuda; özellikle, genç yaşta kaybettiğimiz, dostum, merhum Servet SOMUNCUOĞLU’nun bu tespiti yıllar önce yapmış olduğunu belirtmem gerekir.
Bir hatırlayalım. Türkiye’deki iki belgesel çalışmasında müzik danışmanlığını yaptığım Servet SOMUNCUOĞLU, yıllar boyu, birçok ülkede eski Türk izlerini aradı. Bir Türkolog idi ama fotoğraf ve sinema sanatında uzmandı. TRT’deki yönetmenlik görevi ile bu uzmanlığını Türklerin izlerini tespit ederek görüntülemekte kullandı. Moğolistan, Rusya, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye’de Türklerin attıkları her türlü imzayı aradı ve buldu. Hatta konuyla ilgili Kanada’ya kadar gitti. Bulduklarının görüntülerini kaydetti, fotoğraflarını çekti. Özellikle taşlara kazınmış kadim tarih belgelerini zorlu şartlarda inceledi ve bunları yayımladı.
Sabahlara kadar yaptığımız ilmȋ sohpetlerde, kanaat biz Türklerin Türkiye topraklarında var olduğunu “Uluğ Türkistan”a gidiş dönüşlerin olduğu yolundaydı. Vefatından önce, bazı belgeleri bir kez daha yerinde görmek için, Doğu Karadeniz bölgesine, bir kez daha, gitmişti. Oradayken telefonla görüştüğümüzde; “Hocam artık defans yok, hücuma geçeceğiz. Çünkü olayı çözdüm ve belgeleri tamamladım” demişti. Kastettiği şuydu. Biz buraya “Yeni gelmedik, geri geldik”. Mevlȃ rahmet eylesin…
ELAZIĞ BELEDİYESİ
Elazığlı kültür ve dava adamı; basın mensubu, yazar, radyo ve televizyon yapımcı ve sunucusu; besteci ve sanatçı; değerli ağabeyim ve arka-taşım Bünyamin EROĞLU’nun, nam-ı diğer, “Böyük Abe”nin adını, Elazığ Belediyesi Kültür ve Kongre Merkezi”ne vererek, merkezin adını “Elazığ Belediyesi Bünyamin Eroğlu Kültür ve Kongre Merkezi” yapan “Belediye Meclisi”, başlattığı bu güzel hareketi; Elazığ’lı kültür ve dava adamı, yazar ve “Ozan” Dr. Ahmet Tevfik OZAN’ın adını bir fuar ve kongre merkezine vererek muhteşem bir işe imza atmıştı.
Yakın zamanda, kıymetli sanatçı, Devlet halk Danslarının kuruluşundan başlayarak, emekli oluncaya kadar genel sanat yönetmenliğini yapmış değerli Ağabeyim Mustafa Turan’ın ismi Elazığ Belediye Meclisinin kararıyla, Ataşehir Mahallesi’nde düzenlenen parka verilmiş. Bu da isabetli bir karar. Sebep olanları ve yaşarken değer kendisine değer verildiğini gören Mustafa TURAN Ağabeyi kutluyorum.
Son icraat ise, şampiyon atletimiz, aziz dostum Necdet AYAZ’ın adının, Elazığ Belediyesi tarafından yapılan 100 bin metrekare alan üzerine kurulu, Elazığ Belediyesi Spor ve Yaşam Kompleksi'nde bulunan atletizm sahasına adı verilmesi oldu. Emeği geçenleri ve Necdet AYAZ dostumu kutluyorum.
Türk kültürüne hizmet eden başta Elazığlılar olmak üzere; Türkiye ve Türk dünyası çapında insanlara hayattayken bu jestlerin yapılarak isimlerinin ölümsüzleştirilmesi isabetli bir yaklaşım.
Emeği geçenleri tebrik ediyor, devamını bekliyoruz.
Esen kalınız