24 Temmuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kimliği olan Lozan Barış Antlaşması’nın yıl dönümü. Lozan’la ilgili özellikle muhafazakar kesimin ağır eleştirileri ve karşıt düşünceleri olsa da biz Lozan Antlaşması’nı Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşu, Batı dünyasında yerini almasını sağlaması olarak okumalıyız. Lozan imzalandığı sırada bu konuda birçok aydın, bilim insanı yazı kaleme almıştır. Bu yazılardan biri de Toplumsal Tarih dergisinin 355. Sayısının 18. Sayfasında yer alan bir akademisyenin yazısıydı. Bu ay içerisinde yitirdiğimiz günümüzün önemli aydınlarından Zafer Toprak’ın not ve açıklamalarıyla hazırlanmış yazı bana göre o günü iyi aktaran nitelikteydi. Kısaltarak sunuyorum: 

1ee73bcccaf80d51f8b7d22da7e45518

Bu yazı kaleme alındığı sırada Ahmet Şükrü, Mülkiye ve Harp Akademisi siyasi tarih profesörüydü. Gazeteci olarak Lozan Konferansını günbegün izlemiş ve okuyucularına aktarmıştı. Ahmet Şükrü, yazısının başında şu cümlelere yer veriyor: “Ben kalbimde heyacan duymadan Lozan’ın ismini telâffuz bile edemem. Çünki istiklâl hüccetimizin imzasına müncer olan müzakerelerin her safhasını Lozan’da yakından takip ettim. Türkün diplomasi tarihindeki muvaffakiyetinin tarihini günü gününe yazdım.’’

 

"Lozan muahedesi yalnız Türkiye’nin tarihi noktasından değil, harp sonrası devrinin tarihi noktasından da birinci derecede ehemmiyetli bir sulh muahedesidir. Çünkü harpten sonra müsavî şerait altında müzakere ve imza edilen ilk beynelmilel mukaveledir. Versailles, St. Germain, Trianon, Neuilly birer taraflı muahedelerdir. Bu muahedelerin şartlarını galipler kendi aralarında tespit ettikten sonra mağlûp devlete ültimatom şeklinde tebliğ ederek bir kül halinde müçtemian kabul veya rededilmesini istemişlerdir. Bu muahedelerin bir taraflı oluşu Avrupa’nın on dört seneden beri kararsızlığının başlıca sebebini teşkil etmiştir. Ve bugün, bu bir taraflı muahedelerin tadili Avrupa’nın karşılaştığı en ehemmiyetli bir meseledir.

 

“Devletler bir aralık Lozan muahedesini de ayni şekilde, imzalatmak istemişlerdi. Konferansın iki safhası vardır: Birinci safhası 1922 senesinin sonunda, diğeri de 1923 senesinin başında toplanan iki devreli içtimadır. İlk safhası Türk heyeti murahhasasına tıpkı Versailles ve diğer muahedeler gibi hazırlanmış bir muahede müsveddesi verilmekle nihayet buldu. Devletler, müzakere ile sulha varılamayacağını ileri sürerek bir muahede projesi vermişler ve bir kül halinde aynen imza veya reddedilmesini istemişlerdi.

 sevr-2

Bu hareket tarzının mürevveci Lord Curzon olduğu bilâhare anlaşıldı. Bu İngiliz Lordu, Hindistan’da Umumî Valilik yaptığından İngilizler’ce "Şark zihniyetini’’ iyice anlayan bir devlet adamı olarak tanınmıştı. Ve bütün sakatlık Türkleri Hintlilere benzetmekte idi. Muahede müsveddesi ültimatom şeklinde verildikten sonra Curzon imza için saat ve dakika tayin etti ve o dakikaya kadar imza edilmeyince, Londra’ya avdet etmek üzere Lozan istasyonuna gitti. Lord Curzon’un istasyonda trenin hareketini beklerken, hâlâ Türk heyetinden kabul cevabı geleceğini beklediği anlaşılıyor. Ve kabul cevabı gelmeyip de tren Lozan istasyonundan hareket ettiği zamandır ki Curzon Türklerin Hintlilere benzemediğini anlamıştı.”

 

“Fakat İsmet Paşa da azmi ve metanetiyle Lozan muahedesini Versailles, St. Germain, Trianon ve Neuilly muahedesi olmaktan kurtarmıştır ki bu kazanç doğrudan doğruya Türk milletine ait ise, dolayısıyle de dünyaya aittir.”

Ahmet Şükrü (Esmer), "Lozan Sulhunun Yıldönümü", Mülkiye-İlmî, Meslekî Aylık Mecmua, yıl 3, sayı 28, Temmuz 1933, s.