Kıymetli TURAN Gazetesi okuyucuları, sürekli olayların içerisinde başka nedenler arar ve yanlış olduğunu düşündüğümüzde, sonucunda bunun ahlak eksikliği olduğu kararını veririz. Sosyolojik açıdan ahlak ile din arasında iki temel ilişki vardır. Bunlardan biri, ahlak ve dinin özü itibariyle ne olduğunu irdeler. Diğeri de ahlakın ve dinin toplumsal açıdan ne işe yaradığı üzerinde durur. Dinimize göre doğru yaşayabilmek için evvela ahlaklı olmak gerekmektedir. 

Bu konular üzerine çalışan çok değerli bilim insanları, gerçeklik açısından nasıl ki ruh ile beden ayrı ayrı ele alınamazsa, benzer şekilde öz ile işlev veya din ile ahlak da birbirinden ayrı ayrı ele alınamaz derler. Bir şeyin özü ile işlevi arasındaki ayırım gerçeklik dünyasında değil; zihinde var olan bir ayırımdır ve sadece o şeyi tahlil etmemizi kolaylaştırır diye detaylı sunumlar yaparlar.

Geçmişten bildiğimiz üzere, ahlakın bulunmadığı yerlerde ve vicdanın tıkandığı durumlarda, hiçbir şey doğru işlemez ve kanunlar tam olarak uygulanamaz. Kişinin sahip olduğu ahlak kazanımı o kadar önemlidir ki ihtiraslarımızı kontrol eder. Yine bilim insanlarından aldığımız güzel bir sözü paylaşmak istiyorum.

Derler ki; ‘’İnsanlarda ahlak güzelliği, insanların asaletinden neşet eder.’’

Hakikaten yine bu sözü destekleyici bir başka söz de şudur; ‘’Ahlak iledir kemal-i âdem, ahlak iledir nizam-ı alem…’’

Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerine baktığımızda, ilkokul 4. sınıflara kadar sadece ahlak eğitimi verildiğini, bu sınıflardan sonra da bilimsel derslerin ağırlıklı olduğunu görürüz.

Almanlar modern, liberal ve kültürlü olmakla ünlüdür ve çalışma pratikleri resmi ve profesyoneldir. Almanya'daki çalışanlar da genellikle daha az saat çalışıyor ancak daha üretken olarak görülüyor. Akranlar arasındaki iletişim genellikle ofis dışı faaliyetlerle değil, işleriyle ilgilidir.

Prof. Dr. Osman Eyüpoğlu ve Prof. Dr. Erkan Perşembe yapmış oldukları bir çalışmada, dünyanın en temel sorununun savaş ve kavga olduğunu belirtmişlerdir. Ruh-nefis mücadelesinin dengeye kavuşamamasıdır. Kavganın da en temel sebebi, “senin değil de benim olsun” şeklindeki nefsani dürtü yani çekememezliktir. Kimse cennet benim olsun diye yani hayırlı işlerde açıktan bir yarış yapmıyor ama tersinden yani benim dünyalığım çok olsun diye yapılan yarışları ve bu yarış esnasındaki kavgaları her gün görüyoruz derler.

Ülke olarak insanlarımızdaki temel eksiklik; ahlaklı bireylerin sayısının her geçen gün azalmasıdır. Kişinin benliğinde veya ruhunda bu kazanıma sahip olmaması var olan bütün iyi yönlerini zayıflatacaktır. Çocuklarımıza, öğrencilerimize bilim öğretmeden önce ahlaklı birey olma vasfını kazandırabilirsek, ülkemizi her yönüyle ahlaki çöküşten kurtarabiliriz. Temel eğitimde ahlak bilincini bir bütün olarak eğitim sistemimize işleyebilirsek, o zaman kişilerin özü ile sözü bir olur ve sağlam zihniyetli kişileri yetiştirmeyi başarabiliriz.

İnsanlarımız artık birbiri ile beraber yaşayamaz hale gelmiş, kimsenin kimseye tahammülü kalmamıştır. Geçmişte aynı siyasi partiyi desteklerken iyi olan arkadaşlar, farklı düşünmeye başladıklarında en yakın arkadaşlarını sırtından vurabilmektedir. Örnekleri oldukça fazla sayıda çoğaltabiliriz. Millet olarak insanlara kul köle olmayı bırakıp yalnız Allah’a kul köle olursak doğru yapmış oluruz.

Son zamanlarda yaşadığımız depremlerden sonra insanlarımızı kaybetmenin acısını tüm ülke olarak yaşamaktayız. Ülke olarak ahlaklı birey sayımız fazla olsaydı inanın ki bu çürük yapıları yapmaz ve insanlarımızın bu kadar sayıda kaybına sebep olmazdık. Ahlakın yaşamımızın tüm kademelerinde olması ile Allahtan korkarak yanlış yapmazdık diye düşünüyorum.

Saygılarımı sunarak, esenlikler dilerim.