Harput bizleri ‘fütüvvet diliyle’ misafir ediyor. Harput Kalesi, ‘Kartal Yuvası’ olarak isimlendirilir.

O kalenin o kadar derin izleri var ki, ‘tarih ve nice efsaneleri orada yaşarsınız’

Kutlu zaferlerin hikâyelerini dinledikçe tüylerim diken diken olmaktadır.

“Kurşunlu Cami önünde bir çınar

Tarihten nice yaprağa al olur!”

O çınarın altında sadece serinlemekle kalmaz, ‘manevi bir haz alırsınız’

Âlimler, Gaziler, Sadıklar, Sıddıklar, Veliler ordusu geçer ruhaniyetiyle…

Harput, her taşıyla ayakta duran, her mekânıyla tarih kokmaktadır.

“Arap Baba” bir büyük İslâm mücahidi… “başını vermeyen şehit…” olarak anılır

“Fetih Ahmet Baba..” Fethin emsalsiz güzelliğini yaşarsınız bir anda…

Harput’ta, “çarşılar, bedestenler, konaklar, hanlar, hamamlar, mescitler, türbeler, çeşmeler, köprüler, her biri kimlik!” Dile kolay burada, dokuz asrı bir arada yaşarsınız!

Harput, İstanbul’dan 368 yıl, Edirne’den 279 yıl, Bursa’dan 214 yıl önce fethedilmiş…

Tarihi boyunca, ‘işgal acılarını yaşamamış…’ efsanevi kadim şehrimiz…

Harput, başı dik, onurlu tavrıyla hala heybetini korumakta…

Harput, “Bir büyük medeniyet coğrafyasının adı…”

Malazgirt Zaferinden 14 yıl sonra, 1085 tarihinde fethedilir… Harput, fethiyle birlikte, bu milletin müstahkem kalesi olacaktır. Fırat Vadisinin, ‘hoyrat esintileri, Harput’ta yankılanacaktır’

O ses Harput’ta Kürsübaşı, Kerkük’te Çayhane Sohbeti olarak anılacaktır.

Fuzuli’nin eserleri Harput’ta bestelenecek ve günümüze kadar okunacaktır…

Hakeza, Nedim’in eserlerinin de Harput’ta okunduğu bilinmektedir.

Harput, “Doğu ile Batı dünyamızı birleştiren ses ve söz dünyasına sahiptir…”

“Yemen Türküsü…” Anadolu Coğrafyasının, ‘içli romanıdır’

Bir ince sızı, bir yanık seda, titretir bütün yürekleri…

“Çaydaçıra Efsanesi…” ile sizleri büyüleyen o muhteşem oyunu…

Harput insanının karakterini burada okunan musikimizin 13 makamında anlatabiliriz… Harput- Elazığ’da, en fazla okunan makamlar; Rast Makamı, insana sefa verir. Hicaz Makamı, İnsana tevazu verir. Hüseyni Makamı, İnsana sulh verir. Saba Makamı, İnsana şecaat verir… Uşşak Makamı, İnsana neşe verir… Harput- Elazığ insanın; “yapısında, meşrebinde, fıtratında, toprağında…” neler var? Bu coğrafyanın insanı; “rahat, sakin, cesur, tevazu sahibi…”
Ve en dikkate şayanı, “iç ve dış dünyasında barışı, huzuru, güveni arzulayan bir kimliğe sahiptir”

Bizlerden bir nesil öncesine gidiyoruz… Ahmet Kabaklı Hoca, bu şehrin, ‘efsanelerini’ yazacaklar.

Nurettin Ardıçoğlu, ‘kadim tarihini…’ Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, ‘destanını…’ Şemsettin Ünlü, ‘romanını…' İshak Sunguroğlu 5 Ciltlik, ‘Harput Yollarını…’ Av. Fikret Memişoğlu, ‘Halk Bilimini…’ Bahaeddin Ögel, ‘Kültür Tarihimizi…’ İsmail Hami Danişmend, ‘Belek Gazi Romanını…’ yazacaklar. Naci Onur, ‘Harput Divan Şairlerini…’ yazacaklar.

Bizler bu eserleri okuyarak, Harput’u daha yakından tefekkür etme imkânına sahip olduk.

Harput bir efsane şehir… Rahmetli Babam, 1924 doğumlu… Kendileri bizlere anlatırlardı. “8 veya 9 yaşlarında Harput’a gittiğimiz de, çarşı-pazar insan kaynardı. Büyüklerim kayıp olmamamız için sıkı sıkı ellerimizden tutarlardı…”

Rahmetli Babam, Harput’ta camilerde saf tuttuğunuzda, ilk sıralarda, ‘âlimler, ulemalar, kâmil insanlar büyük bir feyiz verirlerdi’

Şemsettin Sami, “Kamüsü’l Âlâm (1889-1898) isimli eserlerinde; “Harput’ta 90 tane hamam, 2670 ev, 843 dükkân, 10 cami, 10 medrese, 8 kütüphane, 12 adet han bulunduğu…” yazılıdır. Harput’un her bakımdan zengin bir iklimi vardı…

Gel gelelim, 1834 tarihinde dönemin Valisi Mehmet Reşit Paşa, ‘vilayet konağını Mezra’ya taşıyınca…’ Harput’un tarihi değişecektir. Amansız göçler, o kadim şehri bir anda ıssız bir dünyaya dönüştürecektir.

Bu dönemden sonra yazılan şiirleri okudukça, ‘Harput’un son bir asrına dokunarak yaşarım’

Rahmetli Şeref Tan, “Çaydaçıra Şiirinde’ öyle içli bir söyleyişe sahiptir ki, “Asırların feryadı döküldü gırnatadan/ Kalbimizin vuruşu duyuldu darbukadan/ Eriyen damla damla mum değil gözyaşıdır/ Harput akşamlarından kalan son hatıradan…”

Harput’la ilgili kaleme alınan şiirlerde, “bu kadim şehrin insanı ile birlikte kimliğini, duruşunu, dilini, harsını, bedii zevklerini, zarafetini, asaletini, sadeliğini, vakarını ve bilumum güzelliklerini hissedebilirsiniz…”

Harput’ta, şiir, sanat ve edebiyatı besleyen, ‘ilim muhiti sürekli var olmuştur’

Şiirin tarifini belki de en nezih bir şekilde, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu yapmışlardır;

“Şiir dikenlikte lâleye benzer/ Ne fıkraya ne makaleye benzer/ Şair; vatan içre kaleye benzer/ Korur milletinin itibarını…”

Esat Kabaklı, “Göllübağ’a Selâm” şiirinde şöyle seslenecekler;

“Yâd ellerde melül mahzun gezerken

Gökyüzünde bulutları süzerken

Gara guşlar hayalimi bezerken

Gönlüm düştü memleketin ağına

Hasret kaldım bizim gölün bağına”

Harput’la birlikte şiirimizde, “hasret, hüzün, keder, ayrılık, arayış…” gibi kavramlar ön plana çıkacaktır.

İlhami Bulut’ta şiirinde,

“Göllü bağın bülbülü şimdi bir şiir oldu.

Hey gidi hey payitaht 'Eski bir şehir' oldu.

HARPUT göbek adım… Kimlikte Anadolu’yum

Hüviyetim ay-yıldız, ben de bir HARPUTLUYUM.”

Rahmetli Suat Yığmatepe, “Enver Abi…” isimli şiirinde;

“Duydum ki aşka gelip muhabbeti kurmuşsun

Çıkıp Kayabaşına divandan dem vurmuşsun

Hafızla her hal olup elezberde durmuşsun

Otur Kaya Başına vur cümbüşün teline

Kerem et türkü söyle üzülme Enver abi!”

Rahmetli, Ahmet Tevfik Ozan, “Nesrin bittiği yerde şiir başlar!” derdi.

Şiir, edebiyatımızda, ‘en güçlü ve insana en dokunaklı ifade tarzı’ olarak düşünürüz.

Şiirde, ‘hikmet’ vardır. Şiir, ‘nutku ilahidir’ Şiir, ‘gönle doğan ilhamdır’

“Daha çok özlerim, Belek Gazi’yi

Tarihim, efsaneleşen maziyi

Her şehit haberinde yıldızlar üşür!

Harput’tan Halep’e izler sürerim

Membiç’te, Belek Gazi’yi sorarım?

Hayreti gayrete çevir Mehmet’im

Tuzağı başına devir Mehmet’im

Kutlu zaferlere yol aç Mehmet’im…”