Geçen haftaki yazımda “Ârifâne” toplantılardan söz etmiş, kökende “Kamların Kuttörenleri”, “Toy”lar ve “Divan Meclisleri”ne dayanan bu kurumsal yapılardan bazılarının, zaman içinde “Âhilik” gibi esnaf kuruluşlarına veya tarikatlara dönüştüğünü; hangi yapıda olursa olsun, bu teşkilâtların esasen Devlet, memleket ve toplum meselelerinin görüşülüp karara bağlandığı, küslerin barıştırıldığı, müşkülü olanların bu müşküllerinin çözüldüğü; içinde müzik icrasının da bulunduğu toplantıların düzenlendiği sosyal kurumlar, teşkilâtlar olduğunu ifade etmiştim.
Bu teşkilâtlara girmenin kuralları vardır ki, bu kurallar temelde benzer olsa da; yaş gurubu, unvan, cinsiyet ve benzeri değişkenlerle yöreden yöreye farklılık gösterir.
Şehirlerdeki kurumlar şehrin ileri gelenleri, kanaat önderleri, yöneticiler, âlimler, sanat ve zanaat erbabı gibi üyelerden oluşur.
Her bir teşkilâtın ya gelenekten gelen ya da kendilerinin belirlediği oluşum şartları ve kuralları vardır. Genellikle, şehrin veya beldenin yöneticisi, âlimi veya kanaat önderi bu oluşumun başını çeker.
Şehirler dışındaki oluşumlar, benzer bir yapı göstermekle birlikte, yörenin sosyal, ekonomik ve idarî yapısına göre şekillenmektedir.
Bu teşkilâtlar oluşurken ilk toplantıda yöneticileri, yönetici yardımcıları ve onlara bağlı olarak görev yapacak olan diğer görevliler seçilir.
Teşkilâta kabûl için teşkilât üyesi birinin kefâleti ve teklifi şarttır. Nitekim günümüzdeki derneklerde de durum aynıdır.
Üyeliğe kabûlün de, Âhilik’teki şed veya şet kuşatma töreni gibi bir töreni vardır. Bu törende yemin ettirildikten sonra, aday teşkilata kabul edilmiş olurdu.
Keza Hoca Ahmet Yesevî’den miras kalan “Cem” törenlerinde de durum benzer veya aynıdır.
Bu teşkilâtların toplantılarının nerede, ne zaman yapılacağı ve gündeminin ne olacağı önceden belirlenir ve ona göre toplanılırdı.
Bu cemiyet toplantılarında, kuruluşun temel işlevi olan sosyal, iktisadî ve eğitime dair meseleler görüşülüp karara bağlanır; sonrasında yemek yenir ve müzik icrasına geçilirdi.
Şu konunun önemle belirtmeliyim ki, bu topluluklar ve onların yaptıkları toplantılar yalnızca bir müzik, bir eğlence toplantısı değildir.
Sosyal bir yapı arz eden bu dayanışma, yardımlaşma ve eğitim kurumları, sosyal dayanışmanın kurumsallaştığı yapılardır. Bu teşkilâtların toplantılarında tarihi ve güncel olaylar ele alınır, Haz. Ali’nin cenkleri anlatılır, menkabevî şahsiyetlerin menkabelerine yer verilirdi,
Devlet dışında tamamen yörenin ahalisi tarafından oluşturulan bu kurumların toplantılarının herhangi bir bölümünde, isteyen istediği gibi davranamaz, hareket edemezdi. Toplantılara girişin, oturmanın, konuşmanın ve tartışmanın bir adabı, bir düzeni vardı. Sözünü ettiğimiz düzen bu toplantıların müzik bölümünde de görülürdü.
Çünkü müzik de kurala dayalı olarak yapılıyordu. Ne zaman ve nasıl başlayacağı, kimlerin müzik yapacağı ve fasılda hangi eserlerin çalınıp okunacağı konuları adaba dayalıydı.
Müzik bölümünde, ustalar ön planda olmakla birlikte, zaman içinde gençler de hem toplantılara hem de müzik meşkine katılır, edep, erkân öğrenmeleri yanında, makam ve usûl öğrenerek müzik açısından yetişirlerdi.
Geçmişte, yörenin ileri gelenleri bu toplantılarda tespit ettikleri kabiliyetli gençleri bir usta yanına vererek onların ses veya saz açısından yetişmeleri sağlanırdı.
Bu açıdan bakıldığında, bu kurumsal yapıların “Türk Müziği’nin Konservatuvarları” olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
Söz konusu bu teşkilatların “Ârifâne” adını almış olmaları tesadüfî değildir. Çünkü çoğu şehir merkezli olan bu toplantıları oluşturanlar “Ârifler” idi.
Sözünü ettiğimiz bu teşkilâtlardan bazıları kökene uygun haliyle varlığını sürdürürken, “Konya Oturak Âlemi”, “Şanlıurfa Sıra Gecesi” gibi, bazıları da, kış aylarında evlerde, konaklarda yapılan, “Yatsılık”ların yenildiği, müzikli eğlencelerin yapıldığı akran toplantılarına dönüşmüştür.
Günümüzde “Kürsübaşı” adıyla bilinen ve genellikle kış aylarında yapılan toplantılar da, geçmişteki “Ârifâne” toplantıların bir uzantısı olmakla birlikte, içerik ve maksat bakımından oldukça değişerek günümüze kadar ulaşmış bir bölümden ibarettir.
Bir sonraki yazımda “Kürsübaşı” sohbeti ve “Elazığ Klasik Türk Müziği ve Kürsübaşı Topluluğu”ndan söz edeceğim inşallah.
Sağlıcakla kalınız.