Yazılarımızda, belki de sık denecek kadar, “Söz” unsurundan bahsediyoruz. Bahsetmeye de devam edeceğiz.
İnsan tek başına yaşayamaz. İnsanı değerli kılan, toplum halinde yaşamasıdır. Cemiyet hayatı konuşma yani söz başta olmak üzere, insan davranışlarını kısıtlayarak veya sınırlayarak kendi normlarına göre davranmasını bekler. Hareketler, davranışlar ve sarf edilen sözler toplumun normlarına göredir.
Var oluşundan günümüze, insanı diğer varlıklardan ayıran önemli bir husus olan konuşma ve dolayısıyla söz unsuru büyüleyici ve kutsal olarak görülmüştür.
Sözün insanlar arasında iletişim ve anlaşma aracı olarak görülmesinin yanında, insanın ve nesnenin üzerindeki büyüleyici etkisiyle her zaman akıllarda yer etmiştir.
Nitekim, hikmetli söz, atalar sözü mahiyetindekiler tanrısal ve büyüsel addedilirler.
Tek tanrı inancına sahip olanlar, “önce söz vardı veya önce tanrının sözü vardı” diyerek sözü öne alırlar.
İslâm kültüründe sözün kökeni Allah kelamı olan Kur’an’a dayandırılır. “Kun” sözü kainatın ve insanın yaratılışında Allah’ın sözüdür ve “ol” anlamına gelir. Dolayısıyla hayatın sözle başladığı inancı vardır.
Akla; akılla birlikte muhakeme, muhasebe ve düşünce üretme melekesine sahip tek varlık olan insanın, aynı zamanda konuşma yetisine sahip olması ve söz üretip söyleyebilmesi onu biricik kılmaktadır.
Araştırmacılara göre, insan beyninde ölçülemeyecek derecede bir süratle oluşan düşüncenin, aynı hızla söze dönüşmesi insana has bir özelliktir.
İnsanlar birkaç harf ve birkaç kelime ile çok söz söyleyebilir, metin oluşturabilir ve hudutları belirlenemeyecek kadar fikri aktarabilirler.
Yazının girişinde de ifade ettiğimiz gibi, insanın konuşma özelliği yanında lisan öğrenme yeteneği de hayret edilecek ve hayranlık uyandıracak derecededir.
Günümüzde iki dilli, üç dilli çocuklar görüyoruz. Özellikle 0-6 yaş arasındaki çocukların daha fazla lisanı-dili aynı anda öğrenebildiği, araştırmalarla ortaya konulmuştur.
Keza, sözün etkisi ve büyüleyici yanı antik çağ filozoflarından günümüz akademisyenlerine varıncaya kadar bilginlerin ilgi gösterdiği ve üzerinde araştırmalar yaptığı bir konu olmuştur.
Sözün varlıklar üzerindeki etkisini tespit eden araştırıcılar, insan üzerindeki etkisini ispatlayan çalışmalar da yapmışlardır.
Sözün gücü ve etkisi onun kutsal olduğu inanışını doğurmuştur.
Tasavvuf kültüründe söz unsuru Tanrıyla irtibatlanmanın vasıtasıdır. Bu sebeple söz büyü, tapınma ve övme maksatlı duaya dönüşür.
Tanrıya yakarma ve dua dışında söz yine tanrısal bir varlık olarak düşünülen müzikle birlikte, aynı maksatla kullanılan bir varlıktır.
Her kültürde insanlar çeşitli tören ve kuttörenlerde, Allah’ın ol emriyle varlıkları yaratmasını düşünüp söz vasıtasıyla hayata dokunmak istemişlerdir. Yani hayatı kendi arzu ve istekleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlardır.
Aslında doğasında sır gören insan, bu tılsımı elde etmek için sesi kullanmıştır. Bu kullanma söze, kelimelere dönüşerek kimi zaman dua, kimi zaman beddua içerikli olabilmektedir.
Keza, iyi ve güzel sözün insan ilişkilerini geliştirdiği gibi, doğadaki varlıklarla ilişkiyi de iyileştirdiği ve geliştirdiği düşünülür.
Sözün büyüsel tarafı tarih boyunca araştırıcıların merakını celbetmiştir.
Mesela, eski toplumlarda gök gürültüsü tanrının sesi veya tanrının konuşması diye adlandırılırdı. Bu sebeple, büyü işlemlerinde bu sesi taklit ederek tanrısal gücü kullandıklarını düşünürlerdi.
Büyü yaparken çıkardıkları sesin ve kullandıkları sözcüklerin gerçekleşmesini istedikleri şey üzerinde ruhları ve başka dünyalardaki güç sahiplerini harekete geçirdiği düşünülürdü.
Büyü sırasında, büyüyü gerçekleştiren büyücü, şaman veya kâhin’in hareketleri ve sözleri önem arz etmiştir.
Malinowski, büyünün etkinliğini doğa seslerinin taklidi şeklindeki fonetik efektler; gerçekleşmesi arzu edilen şeyi ifade eden kelimeler ve büyüyle ilgili kelime ve uygulamaları öğrendikleri atalarına ve kahramanlara yapılan atıfın sağladığını ifade eder.
Türk kültüründe de gerek inanca dayalı gerekse büyüyle ilgili alkış, kargış, ilenç, ilenme, dua, intizar, beddua sözleri şeklinde ifadeler ve bu ifadelere dayalı uygulamalar vardır.
Türkü ve şarkı sözlerinde de görülen intizar ifadesi; sözlükte birinin gelmesini, bir şeyin olmasını bekleme, gözleme anlamındadır. Ancak bu anlamın yanında, çoğunlukla kötü dua anlamındaki “beddua”nın eş anlamlısı olarak kullanılmıştır.
Türkçe “kargış” ifadesiyle “ilenç” ve “beddua” da intizarla eş anlamlıdır.
Esen kalınız.