Türkçe kadar dünyada nezih bir dil bilemiyorum. Bu milletin zarafeti, inceliği, sadeliği, içtenliği, yürekliliği ‘dilinden kaynaklanıyor…’ Üstat kalemler, dil hakkında neler söylüyorlar, dinleyelim;

Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçe’m, ses bayrağım” diyor.

Yahya Kemal Beyatlı, “Türkçe; ağzımızda, anamızın dili gibi helal ve güzel olmalı.”

Nihat Sami Banarlı, “Bizim dilimiz, bir imparatorluk dilidir. Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.”

Cemil Meriç, “Kamusa (sözlüğe) uzanan el namusa uzanmıştır”

Peyami Safa, “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir.”

Balzac, “Millet, edebiyatı olan topluluktur.”

Ludwig Wittgenstein, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır”

Yunus Emre, “Söz ola kese savaşı/ Söz ola bitire başı/ Söz ola ağulu aşı/ Bal ile yağ ede bir söz”

Türkçe, ‘fetih’ dilidir, Türkçe, ‘fütüvvet’ dilidir, Türkçe, ‘millî hâkimiyet’ dilidir, Türkçe, bir edep ve adap dilidir, Türkçeyi savunmak, ‘vatan müdafaası’ kadar kutsaldır.

Dil konusunda hassasiyetimizi maddelere halinde tekrarlıyoruz;

Dil, Bir milletin hafızasıdır. Dilin tabii kanunları/kuralları vardır. Suni olarak, dil meydana getirilemez. Dil, canlı bir organizmadır. Dil, kültürün taşıyıcısıdır, Dil, nesiller arası köprüdür.

F. K. Timurtaş Hoca ne diyorlar;  “Dil meselesi, bir millî müdafaa meselesidir.  Dilimizi korumak, vatanı korumakla birdir. Çünkü dilde vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil de, bayrak gibi, aile gibi mukaddesattandır.”

Gazi ne diyor; “Efendiler, milliyetimiz her şeyden fazla dilimizin içindedir. Dilimiz, atalarımızın bize miras bıraktığı en büyük servet, en büyük emanettir..”

Bu büyük servetin asrımız Türkiye’sinde kıymetini ne kadar biliyoruz. Bu büyük emaneti ne kadar koruyabiliyoruz. Prof. Dr. Haluk Akalın, haklı olarak; “Türk bayrağına nasıl sahip çıkıp koruyor ve kolluyorsak aynı şekilde ses bayrağımız Türkçe’ye de sahip çıkılmalıdır.”

Bayrak şairimiz; “Dilimiz bir devamdır kopmaz/ Dili millet yapar, kurum yapmaz.” Türkçe ’de, ne vardır efendiler; Bir milletin hafızası!.  Öyle bir nesil, iki nesil değil; çeyrek asır, iki asır değil; Daha ne ki, bizlere gök kubbedeki yıldızlar kadar yakın duran…

Çinli hâkim Konfüçyüs’e,  “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlar. Konfüçyüs; “Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler iyi yapılamaz. Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa, halk düşkünlük ve şaşkınlık içerisine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

Yüreğimizin sesini asırların feryadı olarak yankılanmasına sebep olan o köşe taşları; Kaşgarlı Mahmut’tan Ali Şir Nevai’ye… Karamanoğlu Mehmet Bey’den Gaspıralı İsmail’e… süzülüp gelen bir kutsi mücadele bayrağı… O bayrak devamlı dalgalanacak… O rüzgâr öylesine esecek ki…

Kelimeler, taşıdığı medeniyetlerin izlerini beraberinde getirir. Türkiye böyle bir istila ile karşı karşıyadır.  Rahmetli, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, bu mücadeleyi ilmi ve mantıki manada sadece

Türkiye’de değil, uluslararası platformlarda yapan bir ilim adamıdır. Ne diyor bu ilim adamımız;

“Türk demek, dil demektir” Bir Fransız, bir Alman; İngilizce karşısında kendi dilini gurur meselesi yapar. Fransa, ‘koruma kanunu’ çıkarır.” Bahtiyar Vahapzade, “Menim anam savadsızdır. Okuma yazma bilmiyır. Yoh men heçem. Men yalanam/Kitab sözlerimin/Müellifi menim anam.” Derken dilin toplumun hafızası, geleceği ve çimentosu olduğunu ifade eder.”

Ziya Gökalp de “En güzel dil Türkçe bize/Başka dil gece bize/İstanbul Türkçesi/En saf en ince bize” Hey çarşı Pazar, sizler çıldırdınız mı? Nedir bu akıl almaz mantık… Nedir, o dükkânlarımızın başındaki, ‘kimlik’ O sen misin? Nedir, çocuğumuza verdiğin çantadaki; bizleri yabana taşıyan kelimeler… Biz olmaktan çıkıyoruz!  Çarşıdan pazara,  Evden sokağa… Dil yarası mı nedir?  Bu yabancı hayranlığı!  Kanayan asıl yaramızdır, bilesiniz Türkçeyi sevmek, ‘dili, tarihi, kültürü, coğrafyayı, vatanı sevmektir’ Türkçe ’ye, Türk diline düşmanlık, “bu millete düşmanlıktır!”

Sadık Kemal Tural Hoca ne diyorlar; “Ben bu dile kurban olurum, bu dile mensup olma şuurunu taşıyanları alkışlarım!”  Evet, efendim; şuur bizim gönül kalemizin harcıdır.