Sivil Toplum Kuruluşları (STK) demokrasinin işleyişi noktasında hem devlet erkleri arasında hem de özel sektörün içinde önemli bir yer tutar. STK’lar demokrasinin vazgeçilmez bir parçası olarak çeşitli konularda görüş oluşturarak, farklı toplum kesimlerinin sesi olarak önemli konuları dile getirir. Getirmelidir de. Birçok konuda rasyonel tercihlerinin devlete ulaşması için ve bu politikalarının hayata geçirilmesine gayret ederler.

STK’lar toplumda eşitliğin ve hürriyetlerin genişlemesini sağlamada etkin olmalıdır. Hak arayışında gözü kara olmalıdır. Kişiler tek başına siyasi otoriteye karşı düşüncelerini ifade etseler de bu etkili bir yöntem olmayabilir. Daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç duyulur.

Eğitim, Yardımlaşma, Spor, Çevre konuları başta olmak üzere toplumu ilgilendiren hemen her konuda faaliyet gösteren STK’lar mevcuttur. Bu insanlar STK’lar aracılığıyla itiraz etme süreçlerine, yapılan yanlış uygulamalara karşı teşkilatlanarak, seslerini duyurarak güçlü bir kamuoyu oluşturabilmekteler.

Demokratik ülkelerde kamuoyunun oluşmasını sağlayan STK’lardır. Serbestçe düşünme, yorum ve eleştirilerde bulunma, farklı fikirlerin açıkça ortaya konulması, tartışılması demokratik ülkelerin olmazsa olmazıdır. Vatandaşlık bilinciyle oluşan bu gönüllü yapıların; siyasi partilerden, kamu makamlarından bağımsız, çıkar ve kar amacı gözetmeden çalışmalar yapması gerekir. Gel gör ki ülkemizde böyle midir? STK’lar arka bahçe vazifesini görüyor. Devlet imkanları, kamu kaynakları ile sözde sivil toplum faaliyeti yürütülüyor. Toplum yararını gözetmesi gereken STK’lar parayı verenin düdüğünü çalıyor. Toplumu aydınlatması gereken STK’lar kamuoyunu manipüle ediyor, bilgi kirliliği oluşturuyor.

Eğitim alanında da işler böyle yürüyor maalesef. Burada da hatırı sayılır dernek, vakıf, cemaat ve sendika STK görevi yürütüyor. Çalışmalar yapıyor. STK’lara katılımın yüksek olduğu ülkelerde demokrasinin güçlü olduğu muhakkaktır. Eğitim sendikaları özelinde Türkiye'de 2010 yılı referandumu ile kamu görevlilerine grevsiz toplu sözleşme hakkı tanındı. Grev yapamazsın ama toplu sözleşmeye etkisiz bir gözlemci gibi olarak katılabilirsin demektir bu. Vatandaşın STK’lara gönül rahatlığıyla üye olabilmesi için bu sendikaların da bağımsız, etkin ve yetkin olduğuna inanması lazım. Maalesef sendikalar devletten, siyasetten bağımsız hareket etmedikleri için, denetleme ve eleştirme konusunda özgür olmadıkları için gelişemiyorlar, kapsayıcı ve kucaklayıcı olamıyorlar. Bazı STK’lar devlet, siyaset tarafından desteklenirken, kadrolarda her türlü imkân ve imtiyazdan faydalanırken, hatta yandaş sendikalara üye olunması konusunda baskı uygulanırken, diğer sendikalar haklı taleplerini iletmekten dahi mahrum bırakılmaktadır. Bu durum sendikalar arasındaki rekabeti, kaliteyi düşürür, üye olma konusundaki çekinceleri arttırır.

Sendikaların bağımsız hareket etmesi, kamu çalışanlarının istediği sendikaya üye olması doğal ve demokratik bir hak olması gerekirken, ne yazık ki ülkemizde "Ya taraf olursun ya da bertaraf olursun." gibi bir anlayışla hareket edilmektedir. İktidar kendi ideolojisine yakın STK’larla çalışmayı tercih ederken, bu sendikalarda kendi programlarını parti ideolojisine uyumlu şekilde biçimlendirdikleri açık olarak görülmektedir. Üyelerinin hak ve menfaatlerini korumak, özlük haklarını, refah düzeyini yükseltmek ve çalışma koşullarını iyileştirmek bu sendikaların asli görevi olmalıdır. Siyasi partilerin arka bahçesiymiş gibi hareket etmek gerçek anlamda STK ruhuna ve bilincine aykırıdır.

Resmi gazetenin verilerine göre; Türkiye'de 16 milyon 413 bin 359 İşçiden; 2 milyon 421 bin 940 kişi sendikalı. Yani %14 sendikalı, %85,68 sendikasız çalışıyor. 2 milyon 858 bin 424 Memurdan; %74,56 grevsiz toplu sözleşmeli sendikalı. 

Yapılan bir araştırmaya göre; STK’ların %16’sı bir politika oluşturma sürecine katılırken, %70’inin Bakanlıklar düzeyinde, %55’inin de Valilikler düzeyinde herhangi bir toplantıya katılmadığı görülmüştür. 

Sonuç olarak araştırmacıların ortak kanaatine göre; 

1-Türk toplumu, STK’lara üye olmak suretiyle demokrasiye güçlü bir katkı sunmuyor, çekinceleri var. 2-Toplumun bir kısmı da çekinmeden sendikalara üye olabileceğine inanıyor.

3-Toplumun önemli bir kısmı STK’ların iktidardan bağımsız hareket etmediğine inanmakta.

4-Türkiye'de STK’ların çekinmeden iktidarı eleştirebileceklerini düşünenlerin de oranı oldukça düşük görülmüştür.

Yani STK’ların iktidardan çekindiklerini düşünüyorlar. Durum böyle olunca STK’ların sesini duyurmaları, siyasi otoriteyi etkilemeleri, kamuoyu oluşturmaları; demokrasiye, hak ve özgürlüklere, topluma katkı sunmaları beklenemez. Türkiye’de STK’lar karar alma süreçlerine eşit olarak kabul edilmedikleri için alınan kararlar, toplumsal talepler toplumda karşılık bulmuyor ve yeni tartışmalara sebebiyet veriyor.