Bu ülkede, bu ülke insanına, ‘büyük ufuklar…’ veya ‘büyük idealler…’ aşılayalım.

Yeis/ veya Ümitsizlik, bu milletin harcı değil/ ve hiçbir zaman olamaz da!

“Umut şelalesi ol, gönüller ferahlasın

Bahçemin lalesi ol, bülbüller sabahlasın

Huzur dolu günlere rahmet ister

Rahmetin duası ol, adımlar kolaylasın!”

Geleceğe elbette, güven ve huzur içerisinde adım atmak isteriz!

En önemli hususta, ‘birbirimize yürekten omuz vereceğiz’

Tıpkı, şu ramazanlı günlerin güzelliği misali…

“Müslüman, Müslümanın kardeşidir!”

Kardeş, kardeşe tuzak mı kuracak?

Bu sofra, bu ahenk yürek aşıdır

Gül, dikeninden uzak mı duracak?”

Şunu çok iyi bilelim, “Yeis bu millete kurulan tuzaklardır!”

Genellikle de, psikolojik tuzaklardır…

Geleceğimize örülmek istenen duvarlardır!

“Yeis, karanlık bir girdaba benzer

Fırtınalı bir gecenin kâbusu

Zehir zemberek akıntıya benzer

Düşlerin çığlığa düşen uykusu!”

O derin uykulardan uyanmamız lazım…

En sıkıntılı anlarım da, Harput’u düşünürüm!

“Harput’ta, Ulucami’de divandayım

Anadolu’da, fethin dilindeyim

Meydanlarda, sancaklı ve tuğluyum

Canlarla, civanlarla huzurdayım!”

Asırların nağmesi dökülür, Harput semalarına…

O nağmelerle, dinlenir, dinçleşir, derdimi sağar, ferahlanırım!

“Yasladım sırtımı Mastar Dağına

Dayanır mı dağlar mazlum ahına

Süzülür gözyaşım Murat Çayına

Bu sevda yaslanır gönül dağına!”

Geleceği bir kâbus olarak/ veya bir kördüğüm olarak hiçbir zaman düşünmedim

Millî şuurla/ heyecanla/ ilkeli ve kararlı adımlarla yarınların daha güzel, daha huzurlu olacağı inancımı her zaman için korudum!

“Issık Gölü’nde mavi bir tebessüm

Akınlarda, nal sesinde tebessüm

Sözü doğru söylemektir hevesim

Adım, Manas; destanların mihriyim!”

Destanlar, efsaneler, o masmavi masallar, anamızın ninnileri bizleri öylesine yoğurmuştur ki, niyet ve ameli bütünleştiren kalbi sükûnetle gözlerimizi ufka çevirdik…

“Siyaset, haset urbasını atsın!

Sofrasına, gül çorbasını katsın

Gül remzidir, Resul’ün nazarında;

İçinden nefis torbasını atsın!”

Bu milletin önündeki en büyük engel, ‘nefsi ihtiraslar…’

O ihtirasların öfke dolu kasırgasıdır! Bunun zararlarını milletçe çekmekteyiz…

Alparslan’dan Ertuğrul Gaziye, Osman Gazi’den Fatih’e, Kanuni’ye uzanan o deruni yolda;

O hayat serüveninde, hiçbir zaman mağrur olmayan/ olamayan gönüller vardır…

“Yarını bilmem hangi menzildeyim?

Sökün eden kuşlar gibi dildeyim!

Güneş, ay, yıldız menzilinde akar;

Vatan aşkıyla tutuşan gönüldeyim!”

Vatan aşkını imanımız ve de ihlasımız besler. O aşkla, hayata sarılırız!

Vatanın suyunu, toprağını havasını severiz...

“Mekke, Medine, Kudüs manevi vatanım

Gezinir semalarında uhrevi anım

En güzel örtü hayatın, “Takva Örtüsü”

O örtüler ufkumdur, ufkumda imanım!”

Bizim ufkumuzda, ‘nizam-ı âlem’ davası vardır.

Bin yıldır, İslâm’ın bayraktarlığını yapan bir milletiz.

Allah Resul’ünün, ‘müjdesine…’ nail olan bir milletiz!

Kur’an ahlakıyla bütünleşen bir milletiz!

“Mü’minin ferasetinden sakının

Sözünün zırhı, kalbindeki kının

“Dil ile ikrarın kalbin tasdiki”

Tevbeyle günah kirinden dökünün!”

Kiri, pası üzerimizden atacağız. Ecdada layık bir nesil olmanın sabrı, sükûtu ve en içli mücadelesi içerisinde olacağız. Gelecek bizim, elbette; hakka inananlarındır.  Selam ve muhabbetle.