TSK bir süredir Kuzey Irak ve Suriye'de operasyonlar yapıyor. Pençe- Kilit harekâtında beş ay içinde 70'in üzerinde şehit verildi. Her ölüm bir üzüntü, her şehit vatana vurulan bir damga, bir çividir. Düşen her gencimiz bu toprakta devlet ve millet olarak kalma kararlılığımızın bir ifadesidir.

Lakin ölümlerle değil, insanlarımızı yaşatmakla övünmeliyiz. Her şehit dünyevi açıdan bir kayıptır. Gençlerimiz ölmesin diye her tedbiri almalı, ondan sonra şahadet gelirse de -baş göz üstüne- diyebilmeliyiz.

Dikkat edin, şehitlerin baba evlerinin neredeyse tamamı Yemen Türküsündeki "askerimiz fakirdendir" sözünü hatırlatıyor. Yıkık dökük evler, fukaralık akan mahalleler ve hep teslimiyet içinde olan nur yüzlü ana ve babalar.  Paralı askerlikle hem askerliğin manevi yönünü boşalttılar, hem de askerliği bir fakir mesleği haline getirdiler. Bu ülke hepimizinse bedel ödemek de hepimize ait olmalıdır.

Daha az kayıp, doğru ve akılcı politikalarla mümkündür. PKK önceden Kuzey Irak Bölgesel Hükümetinin hâkim olduğu bölgede üslenmişti. Yanlış Suriye politikasıyla PKK'ya Kuzey Suriye'de de büyük bir egemenlik alanı hediye edildi. Türkiye'nin müdahalesi olmasa muhtemelen Esat kısa zamanda gösterileri bastıracak, Suriye halkı bu kadar ağır bedeller ödemek zorunda kalmayacaktı. Bugün Kuzey Suriye'de askerimize yönelik her girişim Erdoğan'ın yanlış Suriye politikalarının sonucudur.

On yıl aklı eren herkes AKP'yi uyardı, bu politika yanlış, sadece Suriye'ye değil, Türkiye'ye de kötülük ediyorsunuz dedi. Ama kimseyi dinlemediler. Erdoğan şimdi Esat'la barışacağız diyor. On yıl önce uyarıları dinleyip, barışsaydın da bu kadar ölüm, bu kadar sığınmacı, bu kadar yıkım olmasaydı. Basra harap olduktan sonra Esat'la barışsanız ne olur, barışmasanız ne olur. Barıştınız diye onca şehit, onca gözyaşı geri gelecek mi? Barışacağız demek, on yıldır ısrarla sürdürülen Suriye politikasının yanlışlığını ilan etmektir. Muhalefet bunları on yıldır söylüyordu, söyleyenleri Erdoğan Esat'ın yandaşı olmakla suçluyordu. Bu kırıcı, itham edici dil, Suriye politikalarında farklı açılımlara imkân vermedi. Konuşan Esatçı ilan edilerek susturuldu. Gelinen noktanın biricik sorumlusu AKP ve Erdoğan'dır. Tek adam rejimlerinin kaderi budur. Bir kişinin ihtiraslarının bedelini bir millet öder. Bugün yaşadıklarımızın çoğu Türkiye'nin CB sistemi altında tek adama teslim edilmesinin sonucudur. Bu düzen devam ettikçe yeni Suriye ve yeni Kuzey Iraklar kaçınılmazdır.

ÖĞRENCİLERE YEMEK YARDIMI VE CUMHUR İTTİFAKI

İYİ partinin öğrencilere ücretsiz yemek verilmesi ile ilgili teklifi TBMM’de AKP ve MHP'nin oyları ile reddedildi. Hep partiler hizmet için vardır diyoruz, değil mi? Bu teklifin reddedilmesinin millet hayrına bir tarafı var mı? İYİ Partinin Demre, CHP'nin Kadıköy belediyelerinin öğrencilere dağıttığı bedava yemek de yasaklandı.

Dünyada kaç ülkenin hükümeti vatandaşına yapılan yardımları engeller?

Bizde siyaset böyle yapılıyor. Muhalefet toplumun desteğini kazanmasın diye, her türlü entrika ve engelleme yapılıyor. Ücretsiz yemek alacak olanlar bu ülkenin fakir ailelerinin çocukları. Birçok aile sabah çocuklarının beslenme çantasına bir şey koyamıyor. Bu açığı devletin, belediyelerin, sivil topum örgütlerinin kapatması lazım. Aynı sırada oturan iki ilkokul öğrencisinden birinin beslenme çantasının boş olduğunu düşünün. Biri karnını doyururken ötekinin yanındakine bakıp iç çekmesi reva mıdır? Buna hangi vicdan dayanır? Belli ki Cumhur İttifakı dayanıyor. Muhalefet pirim yapmasın diye ihtiyaç olan hayırlı bir hizmetin önüne geçtiler.

Millete hizmeti engelleyerek siyaset yapılmaz. Bu tarz siyasetin bir an önce sahne dışına atılması gerekiyor. Vatandaş tutunacak dal ararken o dalları bir bir kesmek muhalefete değil millete kötülüktür. Türkiye bu tarz bir siyasete müstahak değildir. Bu kin siyaseti artık bitmeli!