Abû’l Farac; 11. Yüzyılda Elazığ’ın (Alzi) Baskil ilçesine bağlı Kuşsarayı (Ebro) köyünde dünyaya gelmiştir. Dünyaca ünlü teolog felsefeci, tıp uzmanı, tarihçidir. Abû’l Farac’ın doğumunun anne ve babasının Fırat nehrinden karşıdan karşıya geçtikleri anda gerçekleştiği bilinmektedir. Bu ifade kaynaklarda şu şekilde yer almaktadır, ‘’Abû’l Faraç, babası ve annesi suyu geçip Elazığ (Alzi) tarafına geçerken suyun (Fırat’ın) ortasında doğdu. Daha sonra ailece Elazığ (Baskil) Kuşsarayı (İzoli- Ebro) bölgesine yerleştiler.’’

   

    Abû’l Farac’ın Özellikle teoloji alanındaki çalışmaları uluslararası üniversitelerde ders olarak okutulmaya devam etmektedir. Ayrıca astronomi, felsefe, hukuk, dil gibi bilim dalları onun uzmanlık alanlarından bazılarıdır. Dünyaca ünlü bilim adamı Elazığ doğumlu Abû’l Farac’ın 40 ciltlik bir eseri bulunmaktadır. Bu eserleri birçok dile çevrilip insanlığın faydasına ve bilim dünyasına sunulmuştur. Abû’l Farac bu çalışmalarında Yunanlılar, Araplar, Persler ve Moğollar gibi ilim adamlarından yararlanmıştır. Türk tarih kurumu ise Abû’l Farac’ın yazmış olduğu 2 ciltten oluşan Dünya tarihi kroniği ‘’Abû’l Farac Tarihi ‘’adlı kitabın basımını ilk olarak 1945 yılında gerçekleştirmiş, II. Cildinde Belek Gazi ve Harput ile ilgili bilgiler de geniş olarak yer bulmuştur.   Yine aynı eserin 1. Cildinde 1246 yılında Anadolu’yu istila eden Moğol generalin kötü bir şekilde hastalandığı, tedavi etmesi için ise Abû’l Farac’ın babası olan Ahron’u’(Harun) bulduğunu tabip Ahron ise Moğol generalin tedavisini Harput’ta gerçekleştirdiğini yazmaktadır. Bu ifadeler Abû’l Farac tarihi eserinde şu şekilde yer almaktadır; ‘’Ertesi yıl Şaver Navin adında bir Moğol generali, Melitia’yı istila ederek memleketi tahrip etmiş ve bütün mahsulleri imha etmişti. Moğol generali yapacağını yapıp Şehirden ayılacağı sırada hasta düşmüş ve kendini tedavi etmek için bir tabip aratmıştı. Harun bir vasıta ile davet olunduğu için Moğol generaline Khartabirt'e (Harput’a) kadar refakat etmiş, general burada iyileşmiş ve tabip Harun ile birlikte Melitia’ya dönmüştü.’’

    Abû’l Farac belli bir dönem Baskil ilçesi Işıklar köyü sınırları içerine bulunan Mukaddes (Muşar) dağında yer alan Mor Ahron manastırında kalmıştır. Eserlerinin bir bölümünü burada yazdığını ifade edilmektedir. Mor Ahron Manastırı ile ilgili ilk bilgilerden biri Abû’l Farac tarafından aktarılmıştır. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat, tahta geçmeden önce kardeşi İzzeddin Keykavus tarafından 8 yıl bu Masara Kalesi zindanında hapsedilmiştir. Abû’l Farac Sultan Alâeddin Keykubat’ın kardeşi İzzeddin Keykavus tarafından iktidardan uzaklaştırılıp bugün ki Baskil sınırları içerisindeki Masara Kalesi’nde hapsedilmesi olayını anlatırken, “Mor Ahron Manastırı’nın altındaki Masara Kalesi’ne kapadı. Bu manastır Malatya civarındaki Mukaddes Dağ’ın yakınlarındadır.” şeklinde tarif eder.  Başka bir başlıkta ise Abû’l Farac, İzzeddin Keykavus’un ölümü üzerine kardeşi Alâeddin Keykubat’ın bugün Masara Kalesi’nde mahpus iken tahta çıkarılmak üzere çağrılışını anlatırken; “Muşar Dağı’ndaki Masara Kalesi'nde mahpus olan Alâeddin Keykubat’ı getirttiler.” ifadesini kullanır.  ’Yine kaynaklarda Abû’l Farac’ın ifadesine göre; devrin tabiplerinden Hekim Ebû Sâlim İbn-i Keraya el Nasranî el-Yakub el-Malati, tıp ilminde bilgisi Aziz olmasına rağmen Rum lisanındaki bilgisi ve lehçesi ile Keykubat ilim meclisinde söz sahibiydi, demektedir.’’

              

    Dünya bilim tarihinin en saygın kişilerden biri olan hemşerimiz Abû’l Farac, yapmış olduğu bilimsel çalışmalar geçmişte olduğu gibi günümüzde de etkisini devam ettirmektedir. Malatya İnönü Üniversitesi ve Malatya Valiliği her yıl Abû’l Farac çalıştayı gerçekleştirirken, maalesef şehrimizde böyle bir çalışma olmamıştır. Abû’l Farac 30 Temmuz 1286’da vefat etmiştir. Mezarı Musul kentinde bulunmaktadır. 

(Bu yazıda kaynakça olarak İshak ve Sara Tanoğlu'nun birlikte yazmış oldukları "Doğunun Işığı Abûl Farac" adlı eserinden faydalanılmıştır)