Bir bilge der ki: “Kutsal Dağ’a çıkan, yalnızca yükünü değil, kendini de geride bırakır.”

Belki de bu yüzden yol uzun, hava serin ama ruh hafiftir o yollarda. Yazımıza bu anlamlı sözle başlarken, kutsal mekânlardan bahsedeceğiz. Bu mekânlar, bin yıllar geçse de önemini kaybetmez. Hem teolojik hem sosyolojik hem tarihî hem de kültürel açıdan değerini korur.

Baskil ilçemizin Fırat Nehri kenarında yer alan kutsal Muşar Dağı da böyle bir mekândır. İnsanoğlunun binlerce yıldır yaşam sürdüğü kadim toprakların kadim yerleşkesidir. Muşar Dağı, birçok tarihî olaya şahitlik etmekle birlikte, inançsal açıdan da önemli bir konuma sahiptir.

Dağın hemen batı yamacında yer alan Muşar Kalesi ve zindanlarında, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat kardeşi tarafından esir alınarak sekiz yıl boyunca tutsak kalmıştır. Yine aynı mekânda, yani Muşar Kalesi içerisinde, Urartu tapınakları olduğu tahmin edilen yapılar (adak ve kurban kesme yerleri gibi) mevcuttur.

Muşar Dağı’nın zirveye yakın kuzeybatı yamacında ise, Peygamber Efendimizin sancaktarı olarak bilinen Abdulvahap Gazi Hazretleri’nin türbesi yer almaktadır. Alevi-Sünni fark etmeksizin geniş bir coğrafyada bu ziyaret yerine büyük saygı duyulmakta; bölgede yaşayan birçok insan Abdulvahap ismini taşımaktadır. Bu ziyarette kurbanlar ve adaklar kesilir, ibadetler edilir, dualar ve niyazlar sunulur.

Muşar Dağı, Süryani toplumu için de oldukça kutsaldır. Aziz Mor Ahron adına yaptırılan manastır, bu dağın tam zirvesinde yer almaktadır. MS 330’lu yıllarda inşa edildiği tahmin edilen Mor Ahron Manastırı, yüzyıllar geçmesine rağmen ayakta kalmayı başarmıştır. Süryaniler tarafından bu manastırın kutsal günü 22 Mayıs olarak kabul edilmektedir.

Bir diğer önemli başlık ise, dünyanın gelmiş geçmiş en önemli teologlarından biri olarak kabul edilen

Abû’l-Farac’tır. Fırat Nehri’nin ortasında, eski adıyla Ebro, yeni adıyla Baskil Kuşsarayı Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Türk Tarih Kurumu tarafından iki cilt olarak yayımlanan "Abû’l-Farac Tarihi" adlı eserin ikinci cildinde, Mor Ahron Manastırı’ndan bahsedilir ve Abû’l-Farac’ın eserlerinin bir kısmını Muşar Dağı’nda kaleme aldığı bilinmektedir.

Muşar Dağı’nda yer alan bir diğer önemli inançsal-kültürel öğe ise, kökleri Orta Asya’ya uzanan Şaman kulluklarıdır (ya da diğer adıyla “obo”). Dağın özellikle doğu yönünden başlayan bu obolar, Muşar Dağı’nın dört bir yanına yayılmıştır. İnanışa göre obolar, eski Türk kültüründe baharın gelişiyle birlikte taşların üst üste dizilmesiyle oluşturulur ve yaratıcıdan bolluk, bereket, huzur, barış dilenir.

Muşar Dağı’nın en doğu ucunda yer alan mağaralarda ise halen anlamını çözemediğimiz, insan eliyle çizilmiş birçok simge ve motif bulunmaktadır. Tahminimize göre bu bölge, binlerce yıl öncesinden beri insanlar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır.

Ayrıca bölgede yaptığımız derleme çalışmalarında, Muşar Dağı ile ilgili mitolojik efsanelere de rastlanmıştır. Çevre köylülerinden bazıları, Muşar Dağı’nın bölgedeki bolluğun ve bereketin simgesi olduğuna inanmaktadır.

İşte yazımızda belirttiğimiz gibi; Muşar Dağı, hem Fırat Nehri kenarında yer alması, hem de tüm çevreye hâkim bir noktada bulunması ve jeopolitik olarak önem arz etmesi nedeniyle tarih boyunca kutsal bir mekân olagelmiştir. Alevî’siyle, Sünnî’siyle, Süryani’siyle, Şaman inançlarıyla; teolojik açıdan değerlendirildiğinde Muşar Dağı, eşine az rastlanır kutsal mekân örneklerinden biridir.

Tez zamanda gezmeniz, görmeniz temennisiyle…

Sağlıcakla kalın.