Yaptığım çeşitli araştırmalar ve okuduğum makalelerden Ülkemiz’deki Madencilik sektöründe yaşanan iş kazaları ve ölümlerinden şu bilgilere ulaştım;

·        Türkiye'de 1941 yılından bu yana 3 binden fazla insan maden kazalarında ölmüştür. 100 binden fazla insan ise yaralanmıştır.

·        Madenlerde en çok görülen kaza sebepleri ise grizu patlaması, göçük ve yangınlardır. Türkiye'de geçmişten günümüze kadar birçok kaza yaşanırken, bu kazaların en çok görüldüğü il ise Zonguldak olmuştur.

·        Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yaptığı bir araştırmada, Türkiye'de maden ve taş ocakçılığı iş kazalarının en fazla yaşandığı sektör olmuştur. Türkiye, maden kazaları sonucu yaşanan ölümlerde dünyada ilk sıralarda yer almaktadır.

·        Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden bir tanesi olan Çin'de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, Türkiye'de bu sayı 722 olarak kaydedilmiştir.

Geçen hafta yaşamış olduğumuz, Bartın/Amasra’da meydana gelen maden faciasından sonra yine benzer manşetleri gördük, haberleri dinledik. Kazayı kader, tedbiri boş gören zihniyetin sonucunda yine canlarımızı toprağa verdik.

Toplum ve idareciler olarak kafa yapımızı değiştirmediğimiz sürece buna benzer olaylar yaşayacağımıza inanıyorum. Ülkemizde, insan hayatına verilen değer ne yazık ki çok düşük. Üretim yaptığı ocağa yatırım yapmak, oranın iş güvenliği açısından belirli bir standarda ulaştırmak, gereksiz bir yatırım olarak görülmekte ve iş güvenliği sadece kâğıt üzerinde bir formalite olarak görülmektedir. Kimse yaşanılan felaketin sorumluluğunu üstüne almıyor, olan gariban işçi aileleri ve onların yakın akrabalarının acılı yüreğine oluyor. Geride kalan ailelere ilk etapta yardımcı olunsa da bir müddet sonra bu aileler unutulup kendi kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır.

Güncellenmesi, çağın ve insan değeri önemsenerek yeniden bir maden ocağı yönetmeliği yapılmalıdır. Maden içindeki güvenlik gereksinimleri, dünya standartlarına göre yeniden dizayn edilmeli ve uygulamaların kontrolü noktasında son derece hassas davranılmalıdır. 

İlimizde yakın zamanda keşfedilen maden rezervlerinin değerlendirilmesi noktasında da bu hassasiyete gerekli önemi göstermeliyiz. Çıkarılacak olan madenin yüzeysel ya da derin kuyular ve galeri olma durumu farklılık gösterse de önemli olan iş güvenliğine gerekli önemi göstermek olmalıdır. Kurallara harfiyen riayet etmemiz gerekmektedir.  Çıkarılacak olan madenin değeri ona ulaşabilmek için kaybedeceğimiz canlardan değerli değildir. Asıl olan insan hayatı ve güvenliğidir.

Madenlerimizi değerlendirirken çevresel faktörlere de önem göstermeliyiz. Bölgemizde faaliyet gösteren bir altın madeninde yaşanan bir sorunun her an için bölgesel anlamda bir felakete dönüşebileceğini unutmamalıyız. Altın çıkarmada kullanılan siyanür, depolandığı yerden sızarak çevresindeki su kaynaklarına ve özellikle de Fırat Nehri’ne karışması durumunda, telafisi imkânsız olabilecek, çevre ve insan sağlığına korkunç zararlar verecek kapasitededir. Yine aynı madende gelen bir başka ihmalde ise siyanürden zehirlenen işçilerin, zehirlenme belirtileri gösterdiği, işverenlerinin bunu göz ardı ettiğini, izlemiş olduğumuz haberlerden öğrenebilirsiniz. İşçilerin zehirlendikleri anda hayati tehlikeleri olmasa bile, ilerleyen günlerde yaşayabilecekleri, siyanür zehirlenmesi kaynaklı ölümler, toplumda pek de fark edilmeyecektir. Asıl olan yukarıdaki satırlarda değindiğim gibi iş sağlığı kurallarının formaliteden çıkarılıp, iş hayatında olmazsa olmazlarımız arasına girmekten başka bir yol olmadığını anlamamızdır. Tedbir kuldan takdir Allah’tandır!